Tartışmanın alevlenmesine ramak kala duyulan bir söz: “Mevzuyu şahsileştirme”. Peki mevzû’ nedir ve nasıl şahsileştirilir? “A B’dir” şeklindeki bir önermede kendisine hükmedilen ögeye (A) mevzû’, kendisiyle hükümde bulunulan ögeye ise (B) mahmûl adı verilmektedir. Mevzû’daki mefhum ancak şu ikisinden biri olabilir: i) Küllî, ii) Cüz’î. Bir mefhumun küllî olması, tasavvurunun kendisinin onu çoklara yüklem yapmaya mani olmaması anlamına gelirken cüz’î bir mefhum ise aynı şartlarda çoklara yüklem olamayacaktır. Küllî’ye örnek olarak “insan, kitap, defter” gibi mefhumları gösterebiliriz. Cüz’î’ye ise “Ali, Ahmet, Mehmet” gibi muayyen şahıslar örnek gösterilebilir. “A B’dir” önermesinde “A” yerine küllî bir mefhum ikame edilmesi durumunda önerme mahsura…
Yazar: İKAN Akli İlimler Merkezi
İslamiyetin hususi ve yüksek tecellisinden biri daha ilk inkişafı devrelerinde tefekkürât-ı felsefiyyeyi uyandırması olmuştur. Ben bunu hemen hemen İslamiyete has bir vaka addediyordum. Çünkü her din ilk devrelerinde inhisarkâr olur. O zamanlarda düşünmekten ziyade vahiy ile sabit itikadâta inanılır. Böyle bir zamanda tenkit kabiliyeti bulunamayacağı için dinin mevzuu dahiline girmeyen meselelere temas etmekten çekinilir. Halbuki İslamiyette böyle olmadı. İnkişafının ilk devrelerinde bile din mevzuu dahiline giren meseleleri düşünmeye müsait oldu. İslamiyet nerelere gitmişse oralarda kuvvetli bir tefekkür ihtiyacı uyandırmış, felsefi düşünüş kabiliyetini artırmıştır. Bu devredeki İslam mütefekkirlerinin âsârı bunun en mühim şahididir. İslamiyete has olan bu tecellinin sebeplerini uzun uzadıya…
Çocuk beş altı yaşını geçtikten sonra söylemeye ve gözüne göründüğü şeyleri sormaya başlar. Sabi çocukların sorup anlamaları en malumatlı hukuk alimlerini hayrette bırakacak derecede lüzumlu mevad hakkındadır. Ehibbâ ve akrabamız dost ve misafirlerimiz uzun bir seferden geldiğimiz zaman ahvalimizi ne kadar iştiyakla sorarlarsa sabi çocukların sormaları bunlara nisbetle daha mülayim ve manidardır. Vakıa nereden gelip nereye gitmekte olduğumuz bizlere malum olmayan bir şey ise de bu dünya sefinesinin bizleri her halde bir yere götürmekte olduğuna şüphe yoktur. Sabi çocuklarımız ise bizim hareket ettiğimiz noktadan hareket ederek gelip bize yetişmektedir. Bu hususta her şeyi sormalarını bir taraftan yakınlık muhabbetinden, diğer taraftan…
Başı Sekizinci Nüshada… Erkek ile kadın arasında ailece lazım olan birlik ve muhabbet, her ikisinin birbirine küfüv -aynı derecede- olmasına bağlıdır. Böyle olmazsa yüksek olan tarafın aşağı tarafı istihfaf etmesine sebep olur. Erkek ile kadın her vakit birbirinin haklarına riayet etmezlerse her ikisi de bedbaht olur. Pek çok kimselerin alacağı kadının, varacağı erkeğin zenginliklerinden yahut peder ve validelerinin halk nazarında olan şöhretlerinden maada bir şeylerini görmedikleri vakidir. Böyle yapmak, aile teşkil etmek cihetince en büyük yanlışlıklardan olup acı meyvesi çok geçmeden görülür. Küfüvlük nedir? Avama göre: Nesil, mal ve can gibi şeylerde bir olmak; havasa göre ilim ve terbiyede birbirine…
Başı Sekizinci Nüshada (bkz. https://www.ikanakliilimler.com/aile-terbiyesine-dair) Birbirinin tabiat ve ahlakından hoşlanmayan kimseler o derece çoktur ki iki adım bir yere dahi beraber gidemezler. Bu dünya seferinde birbirine ömür arkadaşı olan erkek ile kadının tabiatları birbirine muvafık olmazsa yürüyüşlerine nasıl devam edebilirler? Ve ne suretle bir can ve bir ten olurlar? Bu sebepten yoldaş ve ömür arkadaşı olan kadının halini biraz olsun anlamak lazımdır. Alınacak kadın; asil nesepli, güzel, edepli, akıl ve bedeni salim, itimatlı kimselerden terbiye almış ve kendine emanet edilecek şeyler hakkında malumatı olup dünyanın ak ve kara günlerinde arkadaş olmaya layık olmalıdır. Gelecek günlerin maişetlerini güzel usul üzerine kurmak…
بسم الله الرحمن الرحيم Bismillâhirrahmânirrahîm Hamd, bizleri irşâd etmek için el-Kitâb’ı indiren âlim ve mütekellim Bârî sübhânehuya hastır. En güzel salât ve selâm ise vahyolunan el-Kitâb’ı bize eksiksiz teblîğ ve talîm eden Habîb-i Kibriyâ’ya aittir. Emmâ ba‘d: Birkaç ay önce önüme İsmail Kara hocanın “bir sayfalık kitap olabilir mi?” sorusuna cevap aradığı kısa bir yazısı çıkmıştı. Yazıyı mütalaa ettiğimde hocanın çok kıymetli bir sorunun peşinden gittiğini fark ettim. Kara hoca, günümüzde üniversite çevrelerinde muteber olan bazı sözlüklerden hareketle kitap (veya bu yazının devamında gösterilmeye çalışılacağı üzere kitâb) mefhûmunun bir tanımını yapmaya çalışıyordu. Bu tanımlar farklılaşsa bile hocanın da işaret ettiği…
Müellif: Rızaeddin Fahreddin Dergi: Asrî Müslümanlık Tarih: Rebiulevvel 1344 Mecmûamızda terbiye bölüğü açacağımızı yazmış idik. Bu günde dâhilî Rusya Müslümanlarının “Diniyye Nezâreti”nde reislik vazifesinde bulunan ve birçok kıymetli eserleriyle meşhur […] âlimimiz Rızaeddin Fahreddin hazretlerinin İstanbul Türkçesine çevrilen olan aile terbiyesine dair bir kitabı elimize geçti. Ziyâde ehemmiyetli olduğunu nazar-ı itibara alarak Asrî Müslümanlık Mecmûası’nın terbiye kısmına tefrika suretiyle basmaya karar verdik. Mündericesi şunlardır: Medhal – Aile ve kadın – Kadın ve terbiye – Çocuk terbiyesi ve kadın – İyi terbiye ve fenâ terbiye – Güzellik ve kadın – Alınacak kadın – Küfüvlük – Yaşta Muvafakat – Düğün -…
Cenab-ı Hak diyor ki: “يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُوا رَبَّكُمُ الَّذ۪ي خَلَقَكُمْ مِنْ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ وَخَلَقَ مِنْهَا زَوْجَهَا وَبَثَّ مِنْهُمَا رِجَالًا كَث۪يرًا وَنِسَٓاءًۚ وَاتَّقُوا اللّٰهَ الَّذ۪ي تَسَٓاءَلُونَ بِه۪ وَالْاَرْحَامَۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَلَيْكُمْ رَق۪يبًا” (Nisa, 1) “Ey insanlar, Rabbinizin emirlerine muhalefetten sakının ki sizi bir nefisten yarattı ve ondan zevcini yarattı ve o ikiden birçok erkek ve kadınlar saçtı, neşretti.” diye şimdiki âlem-i beşere hitap ile nefs-i vâhideden başlayarak yaratıldığını sonra zevce yaratılarak er ve kadın olup yeryüzüne âlem-i beşerin dağıldığını anlatmıştır. Bu ayetteki “nefs-i vâhide” tabiri gayet muciz, gayet dakik ilmi bir manayı şamildir. Anlaşılması cidden müşkül olduğundan muhterem müfessirler…
Herkesle güzel muamelede bulunmak şeriat-ı İslamiyye’nin birinci kaidelerinden ise de güzel muamelenin en elzemi kadın ile olan muameledir. Kadınlar İslam nazarında fevkalade muhterem kimseler olduğu gibi kadınlara riayet eden erkekler de en hürmetli olan erkeklerdir. Cenab-ı Hak Kur’an-ı Kerim’inde kadınlar ile güzel muameleyi emretmiştir ki mezkur emri yerine getirmek her bir Müslümana lazımdır. Bundan dolayı her bir Müslüman, kadın(ı), lüzumu olacak şeyleri hazırlamaya ve kadını her bir müşkülattan kudreti yettiği kadar himaye etmeye, kadına karşı merhametli olmaya borçludur. Böyle muamelede bulunan erkeğin dünyası da güzel ahireti de rahat olur. Kadınla güzel muamele etmeyi şerefli bir vazife bilen zat şeriat ve…
Dünyada insanları birbirine rabt edip hepsinden bir heyʾet teşkil ettiren şeyin “ihtiyaç” olduğu malumdur. Yani dünyada yaşayan insanların birbirine muhtaç olmaları medenileşmelerine sebep olmuştur. Lakin bilir misiniz, erkek ile kadını birbirine bağlayan şey nedir? Hiç şüphe yoktur ki erkek ile kadını birbirine bağlayan şey “muhabbet”tir. İzdivaç eğer köprüye teşbih edilirse “muhabbet” de köprüyü muhkem tutan kazıklara, eğer kargir bir binaya teşbih edilirse “muhabbet” de o binanın taşlarını birbirine rabt eden harca benzetilir. Muhabbet olan yere umran ve medeniyet gelir. Muhabbetin veda ettiği yere harabat çöker. Ailenin ve ale’l-husus bütün dünyanın nizamı “muhabbet” ile birlikte yürümektedir. İnsana fazilet getiren, ahlakını düzeltip…
Müellif: İsmail Süleyman Bahçesaraylı Dergi: Asrî Müslümanlık Tarih: 4 Zilhicce 1343 (25 Haziran 1925) İslam dini, insaniyet ve beşeriyet dünyasının devam ve bekası için yaratılmış olan kadınlara erkeklerden ziyade kıymet ve ehemmiyet verdiği halde biz Müslümanlar o ehemmiyeti, o kıymeti zerre kadar olsun gerek bilerek ve gerek bilmeyerek takdîr edememiş ve onları adeta kendilerimiz için bir esir, bir oyuncak gibi zevkimize keyfimize alet edegelmişiz. Halbuki İslam dininde, bir erkek ne gibi hakka malik ise kadın da erkek gibi aynı hakka maliktir. Bir erkek, sahip olduğu bütün mal, mülk ve eşyasında hiçbir kimse tarafından tecavüz ve taarruza uğramadan tam hürriyetle nasıl…
Müellif: Abdülaziz Veliyyullah Dergi: Asrî Müslümanlık Tarih: Rebiülevvel 1345 Hâkimler, âmirler ve avâmü’n-nâsın köylü, şehirli ve aile başlarının her birinin vazife-i mahsusaları olduğu gibi ulemânın da büyük ve mühim vazifeleri vardır. Herkes öz vazifesini bilip icrâsında kusur etmemesi lâzımdır. Ulemâların vazifeleri, emr-i marûf ve nehy-i münkerdir. Yani ahaliye fâideli ve menfaatli şeyleri göstermek ve anlatmak, yol göstermektir. Bu fâideli ve zararlı şeyler nasıl bir şeydir? Benim fikrimce şudur: Okumak ve okumamaktır. Çünkü insanın dünya ve âhiretçe mesut olması okuma sayesindedir. Dünya ve âhiretin mahv ve perişan olması da okumasızlıktan ileri geldiği gün gibi âşikârdır. İşte bu iki meselenin zarar ve…
Tarik-i Tedrisin Ber-vech-i Âti Islah ve Tesviyesine Dünyada eʿazz-ı metalib ve eşref-i mearib Kitab ve Sünnet natık olduğu üzere ulum ve maarifle tehalli ve dekaik ve letaifle tecelli olup binaenaleyh eslaf-ı kiram talim ve taallüm-i fünuna kıyam ve mesail-i mütûna itina ve ihtimam ile nail-i meram olmuşlar ise de bir müddetten beri şürûh ve havâşî izafe ve sülük-i müzakereye çekilerek tatvil-i mesafe olunduğu cihetle bidayet-i tahsilde ekser-i talebe-i ulumun zihinleri eskal-i kıyl ü kal altında ezilip kuvve-i istihraciyye husulene medar olmak üzere fehm ve zabtı lazım olan kavaid ve usuldür. Devr ve ileride terettüb edecek makâsıda vusûlden bütün bütün mehcûr…
Müellif: Mehmed Fatin Dergi: Beyânülhak Tarih: 28 Şevval 1326 Mâbaʿd Din-i mübîn-i İslâmiyet ki: Hiçbir milletin tatbik edemeyeceği, hiçbir kavmin takip eyleyemeyeceği bir tarz-ı tekemmülde tamamı müsavât kavânîni üzerine istinat etmiştir. Bu kanun müsavâtı bütün mesâil-i hayatiyyemize teşmîl ettiği halde yalnız erbâb-ı ilmi hariç bırakmıştır ki onların sâirleriyle müsavî olamayacağını bildirmiş ve onlara rüçhan ve fazla bir meziyet vermiştir. Bu hakikatin icabât-ı lâzımesi olarak umûm-ı enzâr-ı ümmet bu meziyeti iktisaba münatıf olmuş ve bütün efkâr-ı müslimîn, erbâb-ı fazl ve ilme müteveccih bulunmuştur. Din-i kavim-i Ahmedî ki: Edyân-ı sâire gibi yalnız itikadiyyât ve ibadâta münhasır olmayıp bütün hadisât-ı içtimaiyyemizi dahi her…
Müellif: Ömer Fevzi Dergi: Beyânülhak Tarih: 18 Zilhicce 1326 Her taraftan ilmiyye ve mesâil-i ilmiyye hakkında birçok makaleler, ıslâhnameler, tenkitler, tertipler, gazetelerde ve bilhassa Beyânülhak risâle-i mergûbesinde görülmektedir. Efkâr-ı münevvere ve âliye ashâbının irâe ve tayin buyurdukları turuk-ı ıslâhın, suver-i tanzîmiyyenin ekserisinde ihtirâʿ ve teceddüd esasları mevcuttur. Olmayan bir sureti yeniden meydana getirmek demek olan ihtirâʿ şimdilik bizim için kâbil-i tatbik ve icrâ değildir, zannındayım. Teceddüde gelince, şüphesiz yenilenmek istiyoruz. Ve yeni bir tarz ve üsluba terakkî ve intizâm-ı şerʿiyy-i ilmî hevesindeyiz. Fakat erbâb-ı tecâribin tasdik edeceği vecihle bir mevcûdu esasından yıkıp başka bir şekilde yeniden yapmak başka, meydanda olan…
Müellif: Fatin Dergi: Beyanülhak Tarih: 21 Şevval 1326 Hâce-i evvelîn-i İslamiyet olan cenab-ı fahr-i risalet Efendimiz hazretleri sermaye-i saadetimiz ve bais-i fevz ü necahımız olan ulûm-ı esasiyye-i dîniyyemizi ashab-ı kiramına mescidde talim buyurdukları ve ashab-ı zevi’l-ihtiram ise aynı esere ıktifa eyledikleri cihetle sadr-ı İslamda tedrisatın cevami ve mesacidde icrası usul ittihaz edilmiş ve dördüncü asr-ı hicrî nihayetine kadar bu usulün muhafazası cihetine gidilmişti. Bu dört asır zarfında esasın muhafazasıyla beraber ihtiyaca göre oldukça tahavvülat husule geldiği dahi görülüyor. Mesela üçüncü asırda felsefe ve fünun, muallimînin ikametgâhlarında; tıp ve levazımı tıp müesseselerinde ve ulûm-ı şerʿiyye ise camilerde tedris olunması usul-i merʿiyyeden…
Dergi: Beyânülhak Tarih: 27 Zilkade 1326 Medâris, vaktiyle menba-ı ilm ve irfan ve devlet ve millete nice hidemât-ı nâfia ibrazlarına muvaffak olan pek çok erbâb-ı fazl ü kemâle menşe-i mefharet-nişân idi. Bu dârü’l-füyûzât ve menbau’s-saadât mürûr-ı zaman ile ehemmiyet-i azîmesini zâyi etmiş ve asker firarilerine ve tenbellere melce ve bî-sûd-efnâ-yı ömür edenlere meʾvâ olmuştur. Medârisin bu hâl-i indirâsa hübût ve bu dereke-i esef-engîze sükut etmesinin esbâb-ı adîdesi vardır: Evvela usûl-i tedrîsin bir kâide-i sâlimeye merbut bulunmaması, sâniyen emr-i tahsîl, talebenin keyfine tabi olup ikmâl ettiği fünûndan imtihan edilmemesi, salisen beytülmâlin masârif-i şeriyyesinden biri talebe iken esna-yı tahsîlde talebenin maişeti temin…
Müellif: Mustafa Sabri Dergi: Beyânülhak Tarih: 23 Cemaziyelahir 1327 Sizler ki “إن الملائكة لتضع أجنحتها لطالب العلم رضاء بما يصنع” imtiyazına mazharsınız. Şüphe yok ki bu imtiyaza mazhariyetiniz bâd-ı hevâdan olmayacaktır. Nimet külfet miktarınca olmak lâzım geldiğine nazaran mesleğinizde ne kadar çalışırsanız o kadar şeref ve meziyete istihkak peydâ edersiniz. Sizin ulûm ve fünûn-ı sâire talebesine karşı hâiz olduğunuz şu imtiyazın menşeini bittabi yalnız kisvenizde aramak gibi bir sathî nazarlığı kabul etmezsiniz. Bu kisvenin de bir meziyeti, bir milliyet ve mesnûniyyeti olmakla beraber çarşıdan setre pantolon yerine bir lâta ile bir elfiye alıp giyivermekle talebe-i ulûm imtiyazâtını kazanmış olamayacağınız tabiîdir.…
Müellif: Ömer Nasuhi Bilmen Dergi: Mahfil Tarih: Ramazan 1343 Ey kürsi-yi azameti önünde bütün mükevvenâtın secde-i takdîse kapanmakta olduğu Mabud-i Zîşânım! Senin vücud-i akdesin, vahdâniyet-i ilâhiyyen en bedihî hakikatlerden daha bedihîdir. Senin varlığındır ki şu uzviyâta hayat vermiş, şu gördüğümüz elvâh-ı tabîatı vücuda mazhar etmiştir. İlahî!.. Sen bir “mevcud-ı hakikî”sin. Her zerre, bir müessirin vücuduna şehadet eder dururken şu bî-nihâye ecsâm ve ecrâmın teşkil etmekte olduğu bu koskoca manzûme-i kâinat senin varlığına en mükemmel bir şahit değil midir? Hiç şüphe yok ki şu bî-pâyân hadisâtın zuhûru, şu silsile-i masnûʿâtın nizam ve intizamı, bütün zerrât-ı kevniyyenin birer gayeye müteveccih, birer hikmete…
Yazı Başlığı: Din-i İslâm’da Hedef-i Münâkâşa Olan Mesâilden [132 Numaralı Nüsha’dan Mâbaʿd] Müellif: Mustafa Sabri Efendi Dergi: Beyanülhak, Cilt 6, Sayı 135 Saded-i aslîmiz olan setr bahsine dönmeden evvel arkaya dair sebkeden beyanatı birkaç cümle daha ilave etmek isteyivereceğiz ki bu suretle din-i İslam’da hedef-i münakaşa olan mesail meyanında İslam’da rikkat (kölelik) serlevhâsıyla ayrıca bir makale yazmak ihtiyacından müstağni kalırım. Zaten tesettür-i nisvân bahsi bundan evvel yazdığım mebâhise mukîs olmamak üzere bilmünasebe diğer birçok mesail daha ihtiva etmiş bulundu. Varsın bu meseleyi de kısmen muhtevi olsun. Malum olduğu üzere din-i İslam’ın insanları hür ve abd namıyla iki dereceye tefrik etmesi…