Close Menu
    X (Twitter) YouTube
    İKAN Akli İlimler MerkeziİKAN Akli İlimler Merkezi
    • Ana Sayfa
    • Hakkımızda
      • İstanbul Sultanahmet Vakfı
      • ÎKÂN Nedir?
      • Müfredat
        • Türkçe Müfredatı
        • Arapça Müfredatı
      • Eğitici Kadromuz
    • Blog
      • Osmanlıca’dan Günümüze
        • İlmi Yazılar
        • Biyografik Yazılar
        • Hakkında
        • Kurallar
      • Bir Şeyhülislam’ın Kaleminden
      • Latin Harfli Makaleler Serisi
      • Telif Makaleler
    • Müellifler
      1. Abdurrahman Beşikci
      2. Ali Himmet Berki
      3. Ahmed Hamdi Akseki
      4. Babanzade Ahmed Naim
      5. Baha Tevfik
      6. Bursalı Mehmed Tahir
      7. Cevat Rifat Atilhan
      8. Elmalılı Hamdi Yazır
      9. Hacı Necib
      10. Hasan Basri Çantay
      11. İzmirli İsmail Hakkı
      12. Mehmed Hakkı
      13. Muhammed Salih Yıldız
      14. Muhammet Maşuk Aktaş
      15. Muhsin-i Fânî
      16. Mustafa Sabri Efendi
      17. Ömer Nasuhi Bilmen
      18. Tahir Büyükkörükçü
      19. Taşköprîzâde Ahmed Efendi
      20. Yakup Dönmez
      21. Yusuf Esad Özgüner
      22. View All

      Mantık-Tefsir İlişkisi III: Enfâl Suresi 23. Ayetin Tefsiri II

      7 Ocak 2025

      Mantık Nahiv İlişkisi IV: Mütekellim Yâ’sına Muzaf Kelimenin İrabı

      17 Aralık 2024

      Mantık-Nahiv İlişkisi III: İnşâî Cümleler Haber Olabilir Mi?

      15 Ekim 2024

      Mantık-Nahiv İlişkisi I: Dilin Mantığı, Âlûsî’nin Katru’n-Nedâ Haşiyesinden Bir Örnek

      25 Temmuz 2024

      Mecelle

      25 Aralık 2024

      İslâm’ın Maksat ve Gâyesi (Cemiyeti Islah)

      13 Kasım 2024

      İslam’da Tevekkül

      30 Ekim 2024

      Osmanlılarda Yetişen Büyük Türk Alimleri: Sinan Paşa

      9 Ekim 2024

      Din-i İslam Medeniyet-i Hakikiyye’nin Ruhudur

      25 Ekim 2025

      Mâddiyyûn ve Meslekleri – III

      27 Temmuz 2024

      Mâddiyyûn ve Meslekleri – II

      20 Temmuz 2024

      Allah’a İbadetin Felsefesi II

      29 Mayıs 2024

      İlm-i Tarih, Sıdk-ı Nübüvvet-i Muhammediyyeyi Cenâb-ı Peygamberin Sûret-i Neşʾet Ve Zuhûruyla İsbât Eder

      1 Haziran 2024

      Felsefe-i Hâzıra – Kant III

      24 Ağustos 2024

      Felsefe-i Hâzıra – Kant II

      17 Ağustos 2024

      Felsefe-i Hâzıra – Kant

      10 Ağustos 2024

      Bir Şeyhülislam’ın Kaleminden Muasır Problemlere Cevaplar XIX

      27 Aralık 2024

      Şeyh İbrahim Hakkı Erzurûmî

      15 Kasım 2024

      Şârih-i Fusûs Abdullah Bosnevî

      21 Eylül 2024

      Sipâhîzâde Mehmed bin Ali

      7 Eylül 2024

      Asrî Ehl-i Salib : Siyonizm

      26 Haziran 2024

      Ulûm-ı İslâmiyye – Aleme Bir Nazar

      6 Temmuz 2024

      Şerʿ-i Şerîfin Her Emri Bâis-i Saâdet, Mûcib-i Rifʿat; Her Nehyi Muhâfaza-i İffet, Lâzıme-i Dikkattir

      28 Eylül 2024

      Dünya Umranında Ahirete İnanmanın Tesiri

      10 Temmuz 2024

      Dünya Umranında Ahirete İnanmanın Tesiri

      10 Temmuz 2024

      Bir Şeyhülislam’ın Kaleminden Muasır Problemlere Cevaplar XIX

      27 Aralık 2024

      Yeni İlm-i Kelâm Hakkında II

      14 Aralık 2024

      Yeni İlm-i Kelâm Hakkında I

      9 Kasım 2024

      İslam’da Tekâmül Nazariyesi

      3 Temmuz 2024

      Şeyh İbrahim Hakkı Erzurûmî

      15 Kasım 2024

      İfâdecik

      5 Ekim 2024

      Medrese İtikadları Dergisinin Kelamî Muhtevası II

      16 Temmuz 2024

      Medrese İtikadları Dergisinin Kelamî Muhtevası I

      11 Haziran 2024

      “Kitâb” ile Kitap Mâhiyetlerinin Farkı ve Küllî Bir Okuma Adâbı Meselelerini İhtiva Eden Bir Risâle

      6 Mayıs 2025

      İslam’ın Ortaçağ’ı Olup Olmadığını Neden Bauer Tartışamaz?

      30 Temmuz 2024

      Hissiyât-ı Diniyye

      25 Ocak 2025

      Yeni İlm-i Kelam Yazılmalı mı Yazılmamalı mı ?

      2 Kasım 2024

      Hikmet-i İslâmiyye

      14 Eylül 2024

      Îkâz

      31 Ağustos 2024

      Terakkî Edelim Fakat Müslüman Kalmak Şartıyla

      16 Eylül 2025

      Din Karşısında Aklın Mevkii

      2 Eylül 2025

      Talebe-i Uluma

      15 Şubat 2025

      Bir Şeyhülislam’ın Kaleminden Muasır Problemlere Cevaplar XXIV

      7 Şubat 2025

      Tevhîd-i Bârî

      8 Şubat 2025

      Kâinata Bir Nazar

      1 Şubat 2025

      Hissiyât-ı Diniyye

      25 Ocak 2025

      Şuhûr-ı Selâse Münasebetiyle Nasihat

      1 Ocak 2025

      İslam’da Edeb

      18 Aralık 2024

      İslam’da Tefekkür

      11 Aralık 2024

      Bir Osmanlı Alimi Hangi Kitapları Okurdu : Taşköprîzâde Ahmed Efendi Örneği

      3 Şubat 2024

      Şehbenderzâde ve Ömer Nasuhi Bilmen Bağlamında XX. Yüzyılda Tabii Din Teorisi Eleştirileri

      23 Temmuz 2024

      En Sevgili’ye: Dua II

      5 Kasım 2024

      Felsefe Tedrisatı

      1 Kasım 2025

      Din-i İslam Medeniyet-i Hakikiyye’nin Ruhudur

      25 Ekim 2025

      Mantıkî Mehmet Efendi

      18 Ekim 2025

      Terakkî Edelim Fakat Müslüman Kalmak Şartıyla

      16 Eylül 2025
    • Başvuru
      • Arapça Başvuru
      • Türkçe Başvuru
    • Haberler
    X (Twitter) YouTube
    İKAN Akli İlimler MerkeziİKAN Akli İlimler Merkezi
    Ana Sayfa»Müellifler»Ahmed Hamdi Akseki»Din-i İslam Medeniyet-i Hakikiyye’nin Ruhudur
    Ahmed Hamdi Akseki Blog İlmi Yazılar Osmanlıca’dan Günümüze

    Din-i İslam Medeniyet-i Hakikiyye’nin Ruhudur

    25 Ekim 202520 yorum8 Dakika
    PDF İndir

    Geçen makalemizde, İslamiyet tulûʿ ettiği zaman rûy-i zeminde medeniyet namına hiçbir şeyler olmadığını delâil-i vâzıha ile ispat etmiş, medeniyet-i hakikiyyeyi cihana neşreden İslamiyet olduğunun izahatını diğer makalelerimize bırakmıştık. Binaenaleyh bu makalemizde, İslam, medeniyet-i sahihanın menbaı olduğunu umumi bir surette izah ve bu iddiamızı bizzat Avrupa ulemasının sözleriyle de işhad edeceğiz. Fakat şurasını da söylemek lazımdır ki, din-i İslam’ın menba-ı medeniyet olduğunu ecnebin sözleriyle işhad etmekten maksadımız İslam’ın hakikaten medenî bir din olduğunu bunlardan istidlal etmek değildir; çünkü bu hakikat malumdur, bunu inkâr etmek için derya-yı taassuba, mükâbereye dalmak lazımdır.

    Ancak, bu suretle ispat-ı müddeʿa etmekten yegane maksadımız, kalplerinden perde-i taassubu kaldıran Avrupa ukalâsı nezdinde Kur’an’ın menba-ı medeniyet, İslam’ın her zamanda, her muhitte terakkînin ruhu olduğuna kanâat-i kâmile hâsıl olduğunu göstermektir. Bir de bu yolda yazacağımız makalelerde Avrupa mutaassıplarının ve onları körü körüne taklide yeltenenlerin İslamiyet aleyhinde savurdukları itirazları nazar-ı dikkate alarak, İslamiyet’in onların anladıklarından pek müteâlî olduğunu ispat edeceğiz.

    Husamâ-yı İslam olanlar diyorlar ki: “İslam, medeniyet ile kabil-i telif değildir; her zamanda her mekânda ahkâmı kâbil-i tatbik olamaz.” Gerek Avrupa ve gerek onları taklide heves edenlerin daima öne sürmekistedikleri itirazların birisi ve belki birincisi bu sözdür. Hatta İngiliz ricalinden “Lord Cromer” bundan birkaç sene mukaddem Mısır’da neşretmiş olduğu kitapta bunu aynen tekrar etmiş, bittabi layık olduğu cevabı almıştı. Vâ esefâ ki memleketimizde bu fikre taraftar olanlar günden güne tekessür etmektedir. Şimdi bakalım bu söz doğru mu, değil mi?

    Din-i İslam, Muhammed (sav) Efendimiz hazretlerinin taraf-ı ilahiden getirmiş olduğu bir “din-i” semavîdir; her yerde aklı kendisine bir refîk-i halis olarak tanımış, medeniyet ile beraber yürümüş, insana, insaniyete daima dest-i muʿâvenetini uzatmıştır. İslam’dan evvelki ruʾesâ-yı dinin evzâʿ-ı gazûbâne ile ʿibâdullah üzerine hücum ederek “Nûr-i aklı söndürünüz! Çeşm-i basireti kör ediniz! Akıl dine münâfîdir; hakâyıkı görmek küfürdür” diye şiddetle sayhalar ettikleri esnada Resûl-i Hakîm efendimiz “اَلدِّينُ هُوَ الْعَقْلُ وَ لَا دِينَ لِمَنْ لَا عَقْلَ لَهُ” (Din ayn-ı akıldır, aklı olmayanın dini de yoktur)” diye nida ediyordu.

    Din-i İslam, şân-ı insaniyeti dereke-i süflâ-yı behîmiyetten tabakâ-i ulyâ-yı melekiyete isʿâd eyledi; bütün kabâili yekdiğerine kardeş, cümle-i hukuk-i medeniyede müsâvî olarak tanıdı. Cenab-ı Hakk’ın insanlara fıtrî olarak ihsan etmiş olduğu zeka ve takvadan başka aralarında hiçbir fark olmadığını, ancak yek diğerlerinden ilim ve takva ile temeyyüz eylediklerini ilk evvel ilan eden İslamiyet’tir. “اِنَّ اَكْرَمَكُمْ عِنْدَ اللَّهِ اَتْقَاكُمْ” ayet-i kerimesi, “لَا فَضْلَ لِعَرَبِى عَلَى عَجَمِى اِلَّا بِالتَّقْوَى” hadis-i şerifi bu hakikati natıktır. İrtikâb-ı sirkat eden bir kimseye karşı hadd-i sirkaticra edileceği zaman, hadd-i sirkati iskad ettirmek için Hazret-i Üsâme bin Zeyd’in şefaat-i peygamberîyi talep etmesine karşı Cenab-ı Peygamber’in “اَ تَشْفَعُ فِى حَدٍّ مِنْ حُدُودِ اللَّهِ لَوْ اَنَّ فَاطِمَةَ بِنْتَ مُحَمَّدٍ سَرَقَتْ لَقَطَعْتُ يَدَهَا” buyurması hukuk-ı medeniyede bütün insanların müsâvî olduklarını açık surette ilan etmek değil mi?

    Din-i İslam, insanları akîde-i şirk ve teksîr-i ilahdan tahlîs, onlardan perde-i hurâfâtı izâle, akıllarından kuyûd ve evhâmı kesr eyledi, onları fesad-ı ahlaktan kurtardı. Çünkü İslam’ın Sâniʿ-i Teâlâ’yı ikrar, haşr ve ecsadı itiraf etmesi o kadar vâzıh bir surettedir kiedyân-ı sâireden hiçbirisi bu hakikati bu kadar açık, iʿvicâcdan sâlim olarak meydana koyamamıştır.

    İslam, Cenab-ı Hakk’ı zatında efâlinde tevhid; mahlûkâta müşâbehetten tenzih eyledi; bu âlemin -âsâr-ı sunʿuna delalet eden ilim, kudret, irade ve bunların emsâli sıfât-ı âliye ile muttasıf- bir Hâlik-ı zîşânı olduğunu,Hâlik ile mahlûk arasında hiç bir nispet olmayıp ancak Hâlik onların mûcidi ve onlar da ona rücuʿ edici olduğunu edille-i vâzıha ileispat eyledi: “قُلْ هُوَ اللَّهُ اَحَدٌ اَللَّهُ الصَّمَدُ لَمْ يَلِدْ وَ لَمْ يُولَدْ وَ لَمْ يَكُنْ لَهُ كُفُوًا اَحَدٌ”

    Gerek vahdâniyet, gerek sâir evâmir-i İlâhiye hususunda berâhîn-i akliyyeyi kendisine rehber eden din-i İslam; sinîn-i vefîreden beri insanlar üzerinde hüküm sürmekte olan zalâm-ı cehaleti tard, yerine envâr-ı ulûmu zerʿ; onların kararmış olan kalplerini nûr-ı irfan ile tezyin eyledi. Bu dinin ekmiş olduğu medeniyet sayesindedir ki: evvelce masum kız çocuklarını diri diri mezara sokan katı kalplerde şefkat ve merhamet neşv ü nemâ buldu. Kalplerinin en ulvî köşesinde envâr-ı hakâyık lemeʿân ediyor; akâid-i meşʾûme ile kasvetengiz bir hale gelen akılları arasında nûr-ı hakikat sabah yıldızı gibi parlıyordu.

    Bu hakâyıkı ulemâ-yı garb bile tasdik etmekte tereddüt etmiyorlar. Nasıl ki, “De Castri” İslamiyet’ten bahs eylediği bir eserinde şöyle diyor: İslam’ın, âlemden büyük bir kısmını kendisine cezb etmesi nefsin şânını iʿlâʾ etmesiyledir. İslam zât-ı İlâhiyye’yi beşerin sıfatının fevkinde bir sıfatta tasavvur, ve onu günde beş defa icrasıyla mükellef olduğu namazda tezekkür etmesiyle şân-ı insaniyeti iʿlâʾ eylediği gibi nefsin iştihâ ettiği bazı şeyleri mübah kılarak tabiat-ı beşeriyeye suhûletli olan şeyleri müştemil olmasıyla da iʿlâʾ etmiştir. İntişar-ı İslam’ın en büyük âmillerinden birisi de mezâhib ve teʿâlîm-i İslâmiye’nin gayet açık, iʿvicâcdan sâlim bulunmasıdır. Onun için tabiatı gayet mülâyimdir. Bu öyle bir dindir ki anlaşılmayacak esrardan müberrâdır…

    İshak Taylor diyor ki: “… Din-i İslam, Marakeş’den Cava’ya, Zanzibar’dan Çin’e kadar intişar eyledi, hala da Afrika’da vasfı kabil olmayan bir sürat ile intişar ediyor. Görüyoruz ki: İslam, ümem-i mütevahhişenin tehzib-i ahlâkı, onların terakkisi için en muvafık bir dindir. Diyanet-i Mesîhiyye ise böyle değildir. Bunun akâidinde görülen esrarengiz şeylere akıllar ermiyor. İşte bu sebeptendir ki İslam’ın medeniyete pek büyük menâfiʿi, hizmeti dokunduğu halde diyanet-i Mesîhiyye’nin o kadar menfaati, hizmeti görülmemiştir. Diyanet-i Muhammediyye girdiği kabilelerden evsâna tapmayı, insan eti yemeyi, çocukları diri diri mezara gömmeyi mahv ü iptal eylemiştir. Onlarda nezafet, izzet-i nefis, vakar, cûd, kerem gibi sıfat-ı fâzıla yerleştirmiştir.

    İslamlar, misafirperverliği hemen farz gibi itikad ederlerdi. Cemiyyât-ı beşeriyenin mevcudiyetini rahnedâr eyleyen müskirât, kumar vesaire gibi bir takım fezâyih, bu dinin zuhuruyla sükût etmeye başladı. Din-i İslam kadınlarda namus ve iffeti halâʾik-i takvadan addeder, ihsan ile tenâsuhu, vicdan ile uhuvveti ifşa ediyordu.”

    Din-i İslam, o dindir ki: Avrupa akvâmını Endülüs ve Salîb muharebatına kadar boyan oldukları hakiki cehaletten, yürümekte oldukları girîve-i izmihlalden tahlîs eyledi; Avrupa akvâmını derk-i süflâ-yı behîmiyyetten zirve-i bâlâ-yı temeddüne îsâl, onlara usul-i medeniyeti talim eyledi. Eğer Muhammed (s.a.v.) gelmeseydi, şimdiye kadar Avrupa akvamı bahr-i ummân-ı cehaletin mühlik dalgaları arasında gark olur, teyyârât-ı evham ile mahv ü munʿadim olup giderdi. Zira onlar fikir ve muhakemeye dalanları, ilim ve hikmetle meşgul olanları, dinsiz oluyor diye telakki ederlerdi. Halbuki İslamiyet; tathîr-i cisim için mevâdd-ı maraziyeden hâlî, yenâbîʿ-i sahihadan cârî bir madde-i mutahhire ne derecelerde lâzım ise, nefsin de kendisine ârız olan evhâmı izale edecek, akzâr-ı vesveseden tahlîsine hizmet eyleyecek bir kuvve-i muslihaya o derecelerde muhtaç, ve o kuvve-i muslihanın da tecârub-i sahiha ile sabit, mahsûsât-ı akliyye ile müstedel olan ilim olduğunu ilan ve zaruret-i ilmin zükûr ve nisvâna mütesâviyen şamil olduğunu beyan eyledi.

    “طَلَبُ العِلْمِ فَرِيضَةٌ عَلَى كُلِّ مُسْلِمٍ وَ مُسْلِمَةٍ”

    “اُطْلُبْ اَلْعِلْمَ مِنْ اَلْمَهْدِ اِلَى الْلَحْدِ”

    “وَ اِنَّ كَثِيرًا لَيُضِلُّونَ بِاَهْوَائِهِمْ بِغَيْرِ عِلْمٍ اِنَّ رَبَّكَ هُوَ اَعْلَمُ بِالْمُعْتَدِينَ”

    İslamın meydana koyduğu bu hakâyıkı Avrupa’da ilk evvel keşf ve ilan eden zat filozof “Descartes”dır ki, on sekizinci asrın ricalinden bulunuyor.

    Hem de İslamiyet(i) sayhât-ı şedide ile ilan ediyordu ki: İlmin zaruret-i tahsili yalnız hayat-ı uhraya maksur değildir; o zaruret; hayat-ı hâzırayı dahi tamamen muhittir, zira aʿmâl-i hayatiyyenin kıvamı, Şuʾûn-ı dünyeviyyenin salâhı münhasıran ilim ile kaimdir. “مَنْ اَرَادَ الدُّنْيَا فَعَلَيْهِ بِالْعِلْمِ وَ مَنْ اَرَادَ الْآ خِرَةَ فَعَلَيْهِ بِالْعِلْمِ وَ مَنْ اَرَادَهُمَا فَعَلَيْهِ بِالْعِلْمِ” Hadîs-i şerîfi bunu nâtıktır.

    Bakınız! “Darvi (?)” ne diyor: “Avrupa zalâm-ı cehalet içinde mahv ü nâbud olup inlediği, temîn-i hayat edecek ziya, ışık namına ancak iğne deliğinden intişar eden ışık miktarı bir parçadan başka ziya görmediği bir zamanda idi ki, ümmet-i İslamiyye tarafından pek şaşalı bir ziya tulûʿ etti; ulûm-i felsefe, sanayi…! Bu ziya ile beraber intişar eyledi. Bu intişar için de Bağdat, Basra, Samerra, Semerkand, Dımaşk, Kayrevan, Mısır, Fars, Gırnata, Kurtuba merkez-i maarif olmuş, Avrupa akvâmı kurûn-i vustada bu merâkiz-i azîmeden pek çok keşfiyyât-ı ulûm ü fünûn iğtinam eylemiştir.”

    Sedillot (ö. 1875) da şu yolda idare-i kelam ediyor: Hazret-i Muhammed (sav), zuhur edip müteferrik bir halde olan kabâʾil-i Arabı tevhid, onları bir maksad-ı âlî uğrunda cem ettikten sonra bunlar bir millet-i muazzama halinde dünyaya karşı meydan okumaya başladı. Cenâh-ı mülkünü Tac nehrinden Ganj nehrine -aksa-yı şarktan ta mağrib önlerine- kadar uzattı. Avrupa’da cehalet hüküm-ferma olduğu bir zamanda aktar-ı arzın her köşesine livâ-yı medeniyeti rekz eyledi.”

    Kur’an-ı Kerim hakkında beyan-ı mütâlaa ederken “Gibbon (ö. 1794)” diyor ki: Kur’an-ı Kerim’in umur-ı uhreviyeye taalluk eden usulden mâʿada bilcümle ahkâm-ı cezâiyye ve medeniyye için de bir düstur-ı esasi, nev-i beşerin tanzim-i hayatı, tertib-i şuʾunu için bir kanun-ı medeni olduğu bütün alemce müsellemdir… Şeriat-ı Muhammediye’nin ahkâmı en büyük sultanlardan en küçük efrada kadar kâffe-i efrad-ı beşere şamildir.

    Yine İslamiyet beyan ediyordu ki fehm-i meʿâni-i Kur’an vâbeste-i izdiyad-ı irfandır. “وَ تِلْكَ الْاَمْثَالُ نَضْرِبُهَا لِلنَّاسِ وَ مَا يَعْقِلُهَا اِلَّا الْعَالِمُون”. İşte İslamiyetin makam-ı ilme ihtiramı, tahsiline terğib ve icbar hususundaki ihtimam ve ikdâmı bu mertebelere bâliğ oluyordu.

    Zaten Kur’an-ı Kerim’in pek çok mebâhisi anlamak da kâffe-i ulûm ü fünûnu tahsil etmeye vâbeste olduğundan İslamlar pek büyük bir hâhişle o zamanın hikmetini, riyâziyyâtını, felekiyyâtı, kendi lisanlarına tercüme ve onlardaki hataları ıslah ediyorlardı. Amerikalı “Draper (ö. 1882)” diyor ki: Hazret-i Muhammed (sav) dar-ı ahirete irtihal eyledikten sonra pek geçmeden Araplar kütüb-ü Yunâniyye’nin en meşhurlarını lügatlarına tercüme etmeye başladılar; hatta din nokta-i nazarından itikad-ı ammeye mazarratı olan birtakım kasâʾdi bile ulemanın muttali olduğu Süryanî lügatine tercüme ettiler.

    Bu suretle Müslümanlar ulûmun kâffe şuʿabâtında üstadı kül olmuşlardı. Çünkü Kur’an-ı Kerim bunlar için bir saha-i cevelân idi. Her istediklerini onda buluyorlardı. Avrupa ulemasının keşfine henüz muvaffak oldukları birçok hakikatleri Kur’an haber veriyordu. Binaenaleyh İslâmlar kudret-i fâtıranın bahşetmiş olduğu bu geniş sahrada cevelân ederek dünyanın her tarafına medeniyet tohumunu serptiler. Şu hâlde “İslâmiyet medeniyetle kabil-i telif değildir…!” demeye vicdan nasıl razı olur?

    Aksekili Ahmed Hamdi

    Hazırlayan ve Editör : Emir Çakır

    Link: http://isamveri.org/pdfosm/D00125/1328_1-8/1328_1-8_10-192/1328_1-8_10-192_HAMDIAA.pdf

    Akmed Hamdi Akseki ilim Medeniyet-i İslamiyye Medeniyyet-i Hakikiyye terakkî
    Paylaş Facebook Twitter Telegram WhatsApp

    İlgili Yazılar

    Felsefe Tedrisatı

    1 Kasım 2025

    Mantıkî Mehmet Efendi

    18 Ekim 2025

    Terakkî Edelim Fakat Müslüman Kalmak Şartıyla

    16 Eylül 2025

    20 yorum

    1. Summer1786 on 25 Ekim 2025 22:06

      https://shorturl.fm/pGkN4

      Reply
    2. Timothy1421 on 26 Ekim 2025 02:23

      https://shorturl.fm/1nESW

      Reply
    3. Emilia3649 on 26 Ekim 2025 09:57

      https://shorturl.fm/i6mil

      Reply
    4. Declan4796 on 26 Ekim 2025 11:46

      https://shorturl.fm/X5yhG

      Reply
    5. Rachel1352 on 26 Ekim 2025 17:22

      https://shorturl.fm/Cf2Qy

      Reply
    6. Theresa3686 on 26 Ekim 2025 23:54

      https://shorturl.fm/mOukW

      Reply
    7. Colette4768 on 27 Ekim 2025 20:21

      https://shorturl.fm/fb5PH

      Reply
    8. Sabrina2935 on 28 Ekim 2025 00:24

      https://shorturl.fm/Jb8ps

      Reply
    9. Zane232 on 28 Ekim 2025 11:41

      https://shorturl.fm/KdY2C

      Reply
    10. Marina2402 on 28 Ekim 2025 19:24

      https://shorturl.fm/ZFGp7

      Reply
    11. Brenda4599 on 29 Ekim 2025 06:00

      https://shorturl.fm/Gtuxa

      Reply
    12. Abram1026 on 29 Ekim 2025 08:27

      https://shorturl.fm/VodJ8

      Reply
    13. Erica3209 on 29 Ekim 2025 19:57

      https://shorturl.fm/3rSUY

      Reply
    14. Dorian3676 on 30 Ekim 2025 01:37

      https://shorturl.fm/KotD5

      Reply
    15. Curtis4688 on 30 Ekim 2025 01:55

      https://shorturl.fm/NuI20

      Reply
    16. Miguel4179 on 30 Ekim 2025 11:49

      https://shorturl.fm/lOOm3

      Reply
    17. Theresa1717 on 31 Ekim 2025 12:18

      https://shorturl.fm/oNkf4

      Reply
    18. Carol3596 on 1 Kasım 2025 17:37

      https://shorturl.fm/TKzWn

      Reply
    19. Cooper4866 on 1 Kasım 2025 18:49

      https://shorturl.fm/7Oj8L

      Reply
    20. Alex1957 on 2 Kasım 2025 05:32

      https://shorturl.fm/vOYjX

      Reply
    Yorum Yaz Cancel Reply

    Son Yazılar
    • Felsefe Tedrisatı
    • Din-i İslam Medeniyet-i Hakikiyye’nin Ruhudur
    • Mantıkî Mehmet Efendi
    • Terakkî Edelim Fakat Müslüman Kalmak Şartıyla
    • Din Karşısında Aklın Mevkii
    • Mevzû’yu Şahsileştirmek veya Kendini Suğraya Mevzû Yapmak
    • Bizde Feylesof Niye Yetişmedi?
    • Aile Terbiyesine Dair: İyi Terbiye ve Fena Terbiye
    • Aile Terbiyesine Dair: Küfüvlük
    • Aile Terbiyesine Dair : Alınacak Kadın
    X (Twitter) YouTube
    ÎKAN Aklî İlimler Merkezi bir İstanbul Sultanahmet Vakfı kuruluşudur. © 2015

    Type above and press Enter to search. Press Esc to cancel.