Close Menu
    X (Twitter) YouTube
    İKAN Akli İlimler MerkeziİKAN Akli İlimler Merkezi
    • Ana Sayfa
    • Hakkımızda
      • İstanbul Sultanahmet Vakfı
      • ÎKÂN Nedir?
      • Müfredat
        • Türkçe Müfredatı
        • Arapça Müfredatı
      • Eğitici Kadromuz
    • Blog
      • Osmanlıca’dan Günümüze
        • İlmi Yazılar
        • Biyografik Yazılar
        • Hakkında
        • Kurallar
      • Bir Şeyhülislam’ın Kaleminden
      • Latin Harfli Makaleler Serisi
      • Telif Makaleler
    • Müellifler
      1. Abdurrahman Beşikci
      2. Ali Himmet Berki
      3. Ahmed Hamdi Akseki
      4. Babanzade Ahmed Naim
      5. Baha Tevfik
      6. Bursalı Mehmed Tahir
      7. Cevat Rifat Atilhan
      8. Elmalılı Hamdi Yazır
      9. Hacı Necib
      10. Hasan Basri Çantay
      11. İzmirli İsmail Hakkı
      12. Mehmed Hakkı
      13. Muhammed Salih Yıldız
      14. Muhammet Maşuk Aktaş
      15. Muhsin-i Fânî
      16. Mustafa Sabri Efendi
      17. Ömer Nasuhi Bilmen
      18. Tahir Büyükkörükçü
      19. Taşköprîzâde Ahmed Efendi
      20. Yakup Dönmez
      21. Yusuf Esad Özgüner
      22. View All

      Mantık-Tefsir İlişkisi III: Enfâl Suresi 23. Ayetin Tefsiri II

      7 Ocak 2025

      Mantık Nahiv İlişkisi IV: Mütekellim Yâ’sına Muzaf Kelimenin İrabı

      17 Aralık 2024

      Mantık-Nahiv İlişkisi III: İnşâî Cümleler Haber Olabilir Mi?

      15 Ekim 2024

      Mantık-Nahiv İlişkisi I: Dilin Mantığı, Âlûsî’nin Katru’n-Nedâ Haşiyesinden Bir Örnek

      25 Temmuz 2024

      Mecelle

      25 Aralık 2024

      İslâm’ın Maksat ve Gâyesi (Cemiyeti Islah)

      13 Kasım 2024

      İslam’da Tevekkül

      30 Ekim 2024

      Osmanlılarda Yetişen Büyük Türk Alimleri: Sinan Paşa

      9 Ekim 2024

      Mâddiyyûn ve Meslekleri – III

      27 Temmuz 2024

      Mâddiyyûn ve Meslekleri – II

      20 Temmuz 2024

      Allah’a İbadetin Felsefesi II

      29 Mayıs 2024

      Allah’a İbadetin Felsefesi I

      22 Mayıs 2024

      İlm-i Tarih, Sıdk-ı Nübüvvet-i Muhammediyyeyi Cenâb-ı Peygamberin Sûret-i Neşʾet Ve Zuhûruyla İsbât Eder

      1 Haziran 2024

      Felsefe-i Hâzıra – Kant III

      24 Ağustos 2024

      Felsefe-i Hâzıra – Kant II

      17 Ağustos 2024

      Felsefe-i Hâzıra – Kant

      10 Ağustos 2024

      Bir Şeyhülislam’ın Kaleminden Muasır Problemlere Cevaplar XIX

      27 Aralık 2024

      Şeyh İbrahim Hakkı Erzurûmî

      15 Kasım 2024

      Şârih-i Fusûs Abdullah Bosnevî

      21 Eylül 2024

      Sipâhîzâde Mehmed bin Ali

      7 Eylül 2024

      Asrî Ehl-i Salib : Siyonizm

      26 Haziran 2024

      Ulûm-ı İslâmiyye – Aleme Bir Nazar

      6 Temmuz 2024

      Şerʿ-i Şerîfin Her Emri Bâis-i Saâdet, Mûcib-i Rifʿat; Her Nehyi Muhâfaza-i İffet, Lâzıme-i Dikkattir

      28 Eylül 2024

      Dünya Umranında Ahirete İnanmanın Tesiri

      10 Temmuz 2024

      Dünya Umranında Ahirete İnanmanın Tesiri

      10 Temmuz 2024

      Bir Şeyhülislam’ın Kaleminden Muasır Problemlere Cevaplar XIX

      27 Aralık 2024

      Yeni İlm-i Kelâm Hakkında II

      14 Aralık 2024

      Yeni İlm-i Kelâm Hakkında I

      9 Kasım 2024

      İslam’da Tekâmül Nazariyesi

      3 Temmuz 2024

      Şeyh İbrahim Hakkı Erzurûmî

      15 Kasım 2024

      İfâdecik

      5 Ekim 2024

      Medrese İtikadları Dergisinin Kelamî Muhtevası II

      16 Temmuz 2024

      Medrese İtikadları Dergisinin Kelamî Muhtevası I

      11 Haziran 2024

      “Kitâb” ile Kitap Mâhiyetlerinin Farkı ve Küllî Bir Okuma Adâbı Meselelerini İhtiva Eden Bir Risâle

      6 Mayıs 2025

      İslam’ın Ortaçağ’ı Olup Olmadığını Neden Bauer Tartışamaz?

      30 Temmuz 2024

      Hissiyât-ı Diniyye

      25 Ocak 2025

      Yeni İlm-i Kelam Yazılmalı mı Yazılmamalı mı ?

      2 Kasım 2024

      Hikmet-i İslâmiyye

      14 Eylül 2024

      Îkâz

      31 Ağustos 2024

      Talebe-i Uluma

      15 Şubat 2025

      Bir Şeyhülislam’ın Kaleminden Muasır Problemlere Cevaplar XXIV

      7 Şubat 2025

      Bir Şeyhülislam’ın Kaleminden Muasır Problemlere Cevaplar XXIII

      31 Ocak 2025

      Bir Şeyhülislam’ın Kaleminden Muasır Problemlere Cevaplar XXII

      24 Ocak 2025

      Tevhîd-i Bârî

      8 Şubat 2025

      Kâinata Bir Nazar

      1 Şubat 2025

      Hissiyât-ı Diniyye

      25 Ocak 2025

      Şuhûr-ı Selâse Münasebetiyle Nasihat

      1 Ocak 2025

      İslam’da Edeb

      18 Aralık 2024

      İslam’da Tefekkür

      11 Aralık 2024

      Bir Osmanlı Alimi Hangi Kitapları Okurdu : Taşköprîzâde Ahmed Efendi Örneği

      3 Şubat 2024

      Şehbenderzâde ve Ömer Nasuhi Bilmen Bağlamında XX. Yüzyılda Tabii Din Teorisi Eleştirileri

      23 Temmuz 2024

      En Sevgili’ye: Dua II

      5 Kasım 2024

      Mevzû’yu Şahsileştirmek veya Kendini Suğraya Mevzû Yapmak

      14 Haziran 2025

      Bizde Feylesof Niye Yetişmedi?

      31 Mayıs 2025

      Aile Terbiyesine Dair: İyi Terbiye ve Fena Terbiye

      24 Mayıs 2025

      Aile Terbiyesine Dair: Küfüvlük

      17 Mayıs 2025
    • Başvuru
      • Arapça Başvuru
      • Türkçe Başvuru
    • Haberler
    X (Twitter) YouTube
    İKAN Akli İlimler MerkeziİKAN Akli İlimler Merkezi
    Ana Sayfa»Blog»Şehr-i Recebü’l-Ferd
    Blog Latin Harfli Makaleler Serisi Muallim Kamil Müellifler

    Şehr-i Recebü’l-Ferd

    8 Ocak 2025Yorum yapılmamış9 Dakika
    PDF İndir

    Bütün âlem-i İslâm’ın neyyir ü sa‘d-iclali olan Halife-i pür-mecdini tûğ-i firak-i ibtihâc ederek huzme-i şu‘â-ı nur-enisine birlikte dâhil olduğu “Mâh-ı Recebü’l-Ferd”, halk lisan-ı safıyla tarif olunduğu üzere “Üç aylar” dizisinin birinci incisidir.

    Bu mâh-ı münevver, iki leyle-i mübareke ile ehl-i İslâm’ı mübeşşer kılmıştır ki biri ilk cumasını tevlid eyleyen Leyle-i Regaib, diğeri de yirmi yedinci gecesini ziynetdâr-ı kevâkib-bahtiyârî eden Leyle-i Mirac’dır.

    Leyle-i Regaib ki Üsküdârî Şair Sâfî[1] merhumun:

    Düştü sadef-i rahme bu şeb ol dürr-i yektâ

    Cibril nida eyledi ki el-leyletü’l-hublâ

    Ümmid-i tuluu bürürdü kevn ü mekânı

    A‘yan-ı cihan muntazırı oldu serâpâ

    Hak eyledi ol nüsha-i kibriyaya riayet

    Kondu bu gece mahfazaya âyet-i rahmet

    cûşiş-i âşıkanesiyle tanindâr-ı kulûb-i arifân eylediği sunuhatıyla pek perestişkârâne, pek zarifâne bir hiss-i ru’yetin bâdî-i tekvinidir, peyki bulunduğu şehr-i Recebü’l-Ferd de daha zaman-ı cahiliyette eşhur-i isnâ aşerden tazim-i umuma mazhariyetle maruf bir şehr idi; ve bu şehr dahi o zaman Araplarının gasb u gâret ve cidalden tevakki ederek hürmetle karşıladıkları eşhur-i hurumun dördüncüsü olmakla beraber ehemmiyet-i maneviye itibariyle birincisi addolunurdu.

    Muharrem, Receb, Şaban, Ramazan ayları hakkında tazimen “Şehrullah” demek âdet olduğu gibi terk-i silah edilen “Mâh-ı Receb”e de tahsisen bu vecihle: “Şehrullahi’l-Esam” denmiştir. Nitekim Muharrem’e “Şehrullahi’l-Haram” ve Receb’e “Şehrullahi’l-Esam” ve Şaban’a “Şehrullah/i’l-Muazzam” ve Ramazan’a “Şehrullahi’l-Mübarek” denilmiş olduğunu Kâmûs[2] bi’l-etraf zikrediyor.

    Zuhur-i nur-i İslâm’da bu geceye Leyle-i Regaib denmesinin bir vechi de kelimenin manâ-yı lügavisi de ima eylediği üzere atâyâ-yı cezile ve mevâhib-i celile gecesi olmak itibariyle mazhar-ı sırr-ı rağbet bulunmasıdır.

    “Receb” ve “tercîb” hakkında Kâmûs’ta manzur olan tafsilat müfadına göre:

    “Receb”, bir nesneden korkmak, utanmak ve bir kimseden heybetlenip ona tazim ve tebcil eylemek manasına gelir; eşhur-i isnâ aşerden şehr-i maruf ismi oluşu da ona tazimden ileri geliyor. “Tercib” dahi bir kimseden mehabetlenip tazim eylemek ve Receb ayında kurban kesmek manasına olup zaman-ı cahiliyette bu ayda esnam için kurbanlar kesildiği anlaşılıyor. O zamanda ayların suret-i telkîb ve taksimi indiyetle karışık hayatî bir mübremiyet şeklini ibraz ediyor ve adeta takvimî bir inkılab-ı garib gösteriyor.

    Cahiliye-i Arabın tavâifi içinde “ehl-i nesie” denilen bir taife vardır; ve bunlar elyevm o misillü havalinin hâileleri gibi mütemadiyen gasb u gâreti âdet ve adeta medar-ı iyâdet edinmişlerdi. İbrahim ve İsmail aleyhimesselam zamanlarındaki şeriat mucebince Receb, Zilkade, Zilhicce ve Muharrem aylarında gasb u gâret, cenk ü cidal memnu olmakla gasb ve demleri sefk-i dimâ ile mahlut ve me’luf olan bu kavmin üç ay mütemadiyen sakin durmalarına bir türlü tahammül edemeyerek, o zamanın şeriatından ayrılmak istediler ki bu sırada zaten Benî Kinane taifesi müteneffizanından Kalmes b. Abd b. Fukaym da bu aylarda harb edilmemek âdetini fesh etmek maksadıyla, o sene hac mevsiminde devesi üzerinde bütün halka bir hutbe irad ederek: “Bu senenin Muharrem ayı bize helaldir. Bu haremiyet Safer ayına verildi” demesi üzerine zaten bu işareti bekleyen kabâil hemen gasb u gâret ve cidale başlamışlar ve Kalmes de ihyasına muvaffak olduğu bu âdetin iyiden iyiye taammümünden istifade ederek her sene haccında birer hutbe irad ile bir ayın hurmetini istediği aya verirdi. Ve bu usul Furkan-ı Azim’in tulu-i âvân-ı hakîmânesine kadar devam eyledi.

    Cahiliye-i Arabın ve bilhassa ehl-i nesienin eşhur-i hurumu istedikleri gibi takdim ve tehir ederek muharebeleri de buna göre uydurdukları hakkında Mir’ât-ı Mekke’de[3] şöyle bir izah vardır:

    “Câhiliye-i Arab mevsim-i haccı mutedil ve meyveli bir zamana dönüştürmek ve etraf-ı Mekke’de kurulan pazarlara, panayırlara kolaylıkla gidip gelerek layıkı vechile ahz u ita eylemek fikriyle, ‘Efrad-ı kabâile bir ayı unutturmak için bu sene şuhuruna bir ay ilave eder ve üç senede bir kere bu usule riayet eyler isek, mevsim-i hac her sene her nevi mahsulatın yetiştiği zamana düşer ve binaenaleyh halk, mahsulatıyla beraber gelip hem hac ve ziyaret hem de ticaret eder’ diyerek sene-i şemsiye üzerine tertib-i şuhur ettiler ve sene-i şemsiyenin kameriyeden biraz farkı olduğu cihetle kebîse ihdasına muhtaç olarak, bundan hâsıl olan tefavütü cem‘le bazı senelere birer ay ilavesiyle o seneleri on üç itibar eylediler, ki bu tertibden sonra bazı senelerin haccı şehr-i Zilhicce’ye ve bazı yılların haccı muharreme tesadüf etti; yani hacc-ı Arab şehr-i Zilhicce’den başlayıp aydan aya nakl u vürud eyledi. Sahib-i şeriat –aleyhi ekmelü’t-tahiyye– Efendimiz hazretleri devr-i nesî’ tamam olduğu senenin (Hacc-ı Veda [senesi]) Zilhicce’sinde ifa-yı hacc-ı şerif edip eşhur-i hurumun yine mevzi-i kadimine ricat ettiğini bildirdiler.”

    Bu izahattan istinbat olunur ki şehr-i Rebiulevvel’in on ikinci gecesinin leyle-i mevlid-i Cenab-ı risaletpenahi oluşundan rahm-i mader-i mükerremlerini tenvir buyurdukları leyle-i mukaddesenin şehr-i Recebü’l-Ferd’in ilk cuma gecesi Leyle-i Regaib addolundu.

    Bu hesap ise Kitâbü’s-Salât’taki[4] ifade-i âtiye ile nakz olunuyor. Şöyle ki:

    “O gecenin Leyle-i Regaib olması hakkında efvâh-ı avamda dair ve sair olan söz ki –Seyyidü’l-Kâinat aleyhi ezka’s-salavât Efendimiz hazretlerinin sulb-i pederden rahm-i pak-i madere o gece nüzul buyurmuş olmalarıdır– aklen ve naklen bî-asıldır.

    [Erbaîn-i Nevevî’nin] Hadis-i hâmis[i][5] şerhinin evâhirinde Şeyh İsmail Hakkı kuddise sırruhu demiştir ki: ‘Ol gecede husus üzere tecell-i ef‘âl vaki olup Cenab-ı Nübüvvet sallallahu aleyhi vesellem garka-i nur-ef‘âl olmakla şükran lillahi teâlâ on iki rekât salât-ı regâib kılınmıştır. Ve ol geceye Leyle-i Regâib denilmiştir. İmam Nesefi’nin Yâkûte[6] nam kitabında musarrahtır.’”

    Fetha-i Mecmûa’da serlevha-i bedayi-i diniye olarak maruz olan beyt-i “rıza”daki ifade-i rananın da bu eda-yı ifade ile adem-i tetabuku bir cilve-i seyr-i siyer-i Nebevi olsa gerektir. Receb mâhının bazı mübarek mahsusatından olmak üzere leyâli-i mübarekesi medar-ı istimdad u gufran ve ihsan oluyor. Bununla beraber âvân-ı müstecabelerin tilavet-i Kur’ân-ı Kerîm esnasında da malum-i erbab-ı tertil olduğu üzere bazı âyât-ı kerimenin hitamını müteakib “niyaz-ı müteveccihane” suretiyle ifası hengâmeleri olduğu gibi eyyam-ı ibadat ve evkat ve leyâl-i mübarekelerde de takarrur etmişleri mevcuddur. Ez-cümle tarikat-i celile-i Celvetiye’nin pir ve müessis kudsî-sireti olup eâzım-ı padişâhân-ı Osmaniyandan Ahmed Han-ı Evvel hazretlerinin de müntesib ve aşık ve nail-i feyzi olduğu Üsküdârî Aziz Mahmud Hüdâyî[7] kuddise sırruhu’l-âlînin Üsküdar’daki hangâhları postnişin-i hâzırı şeyh-i mükerremim el-Hâc Gülşen Efendi[8] tarafından râkımu’l-huruf kullarına ihda buyurulduğu üzere:

    “Zaman-ı müstecabenin zuhuriçün: Kâf-hâ-yâ-ayn-sâd sûre-i şerifesinin üstündeki sûre-i münifenin hitamındaki:

    اِنَّ الَّذٖينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ كَانَتْ لَهُمْ جَنَّاتُ الْفِرْدَوْسِ نُزُلاً[9]

    ayet-i kerimesi yedi defa okunup söz söylemeden sağa yatılınca bi-hikmetihi teâlâ saat-i müstecabe zamanında insan uyanıyor. İşte o zaman derhal ve bilâ-kavl ahz-i vuzu ile iki rekât namaz kılınıp dua edilen murad indallah makbul ve müstecab olur.”

    Bu tecelli abd-i kemterilerince de mücerreb ve bi-hamdihi müeyyeddir.

    Yine şeyh-i müşarünileyhin kulunuza hediyelerinden biri de:

    “Leyle-i Mirac-ı şerifte yatsıdan sonra bir selamla on iki rekât namaz kılınıp ba‘dehu yüz adet:

    سبحان الله والحمد لله ولا إله إلا الله والله أكبر ولا حول ولا قوة إلا بالله العلي العظيم[10]

    ve yüz kere salavat-ı şerife okunup ertesi günü saim bulunulduğu halde bargâh-ı ehadiyetten her ne hacet-i meşruada bulunulursa müstecab olur.”

    Kitâbu’s-Salât’ın ihyâ-i leyâlîye ait kısmında mezkûr olduğu üzere beş gece vardır ki onlarda dua behemehal karin-i kabul oluyor. Onlar da:

    Cuma gecesi, Receb’in ilk gecesi, Şaban’ın nısf gecesi, îd-i fıtır ve îd-i edhâ geceleri.

    İhyâ-i Ulûm’un fasl-ı nevafildeki salat-ı Receb, Receb’in ile cuma gecesi namazıdır. Bu namaz ânifen maruz olan salat-ı leyle-i Mirac gibi on iki rekâttır.

    Menâkıb-ı İslâm’da[11] şehr-i Receb’in ayinleri hakkında malumat-ı âtiye görülür:

    “Şehr-i Receb’in ikinci gecesi Medine-i Münevvere’de bir şehr ayin icra edilir. Leyle-i mezkûrede Medine-i Tahire ahalisiyle kıta-i Hicaziye sekenesinden olanlar Seyyidüna Hamza b. Abdülmuttalib radıyallahu anh hazretlerinin türbe-i şerifelerini ziyarete giderler. Bade’z-ziyare merkad-i mübarek etraf ve civarında rekz ve tehiyye edilmiş olan çadırlara dağılıp sabahlara kadar şenlik ederler. Bundan maada Receb-i Şerif’in üçüncü günü ehl-i Medine ‘Recebiyyûn’ ıtlak olunan züvvar kafilesini istikbal için alelumum hâric-i şehre çıkarlar. Ehl-i Medine Receb-i Şerif’te hücre-i mutahharayı ziyaret kastıyla etraf ve eknaftan varid olan züvvara ‘Recebiye’ derler. Bu züvvar Medine-i Münevvere’ye hecîn-süvar olarak gelirler. Recebiyyûn bilhassa Medine-i Münevvere’ye civar olan bilad ve kurâ ahalisinden müteşekkildir. Bunların cümlesi evlad ve iyalleriyle beraber birer hecîn devesine binerek ve her kabile efradı birer alem tedarik ederek önde rüesa olduğu halde kemâl-i şevk ile ve ihlas ile harem-i saadete dâhil ve atebe-i arş-mertebe-i Nebevi’ye yüz sürmek şeref-i âlîsine nail oldukları gibi nu‘ût-i latife ve salavât-ı şerife tilavet ederler.

    Züvvar şehr-i münevvere duhul ettikleri saatten itibaren üç gün gece huzur-i saadet-mevfur-i peygamberîde ale’t-temâdî halka-bend-i huzû ve huşu olarak bu müddet zarfında medayih-i celile-i Hazret-i Peygamberî ile meşhun sûzişli kasideler, ilahiler inşad ederler.

    Bâbu’r-rahme sahasına müzeyyen bir kürsü vaz‘ edip üzerine sesi güzel bir zatı çıkarırlar. Bu zat bir manzume-i miraciye tilavet eyler. Züvvar, tâ-be-sabah Mescidü’n-Nebi harem-i cennet-tev’eminde ibadat ve tâat eyleyerek sabah namazını kıldıktan ve tulu-i şemsi yarım saat kadar geçtikten sonra yine hecînlere süvar olarak avdetle ba‘de’l-vusul ifa-yı merasim-i tehniyet ederler. Bu ziyarete beyne’l-Arab ‘Haccu’n-Nebi’ namı verilmiştir.”

    Eşhur-i hurum ve şuhur-i mukaddese ve bilhassa leyâli-i mübareke hakkında Kur’ân-ı Azîmü’ş-Şan’da pek çok evamir ve ahkâm olduğu gibi ehâdîs-i nebeviye ve kelimât-ı âliye-i ashab ve kemîn-i erbab-ı marifet mevcud ve birçok suver-i mütecelliye mebsut ve mazbut olmakla beraber Receb-i Şerif’in bir nevi ictimai ve manevi tesirât ve teamülatı hususunda mahza bais-i mahzuziyet-i cihan-kıymet-i hilafet-penah-ı a‘zamîleri olur ümniye-i abîdâne ve safiyanesiyle cehl ve nâdânî-i bendegânesine bakmayarak damen-i irfan-penahilerine kemâl-i teeddüb ve hicab ile takdim eylediğim bu hatıra-i kâsıranın lütfen karin-i iltifat kabul buyurulmasını hak-pay-i zılullahilerine yüzler sürerek isti‘tâf eyleyen muhtac-ı zerre-i iltifat-ı cihan-derecatları olan

    abd-i dâim-memlûkleri

    Muallim Kemâl

    kulları

    fî 6 Recebü’l-Ferd sene 1341

    fî 22 Şubat sene 1339

    [22 Şubat 1923]

    Hazırlayan : Ahmed Çinar

    Yayın Yeri : Şuhûr-i Mübâreke-i Selâse, Derin Tarih dergisinin 132. sayısının hediyesidir.

     

    [1] Mustafa Sâfî (ö. 1901), çeşitli memuriyetlerde bulunmuş ve bir dönem Prens Sabahaddin’in özel hocalığını da yapmış, son dönem şairlerinden.

    [2] Kâmûs-ı Türkî, Şemseddin Sâmi (ö. 1904) tarafından yazılan muhteva olarak en zengin ilk Türkçe sözlük.

    [3] Eyüp Sabri Paşa’nın (ö. 1890) Mir’âtü’l-Haremeyn isimli eserinin Mekke’ye dair ilk cildi.

    [4] Mehmed Zihni Efendi’nin (ö. 1913) daha sonra Ni‘met-i İslâm’ının namaz bölümünü teşkil eden eseri.

    [5] İsmail Hakkı Bursevî (ö. 1725), Erbaîn-i Nebeviyye’nin beşinci hadis, olan “Her kim bizim bu işimizin (yani dinimizin) içine olmayan bir şeyi yeniden sokarsa (o yaptığı iş) merduddur, başına çalınır.” hadisinin şerhi sadedinde, İmam Nevevî’nin (ö. 1277) Riyâzu’s-Sâlihîn’de, naklettiği meşhur “Kim İslâm’da iyi bir çığır açarsa..” hadisinin ardından getirdiği görüşüne itirazen, bu meseleyi zikreder.

    [6] Hanefî fakihi, muhaddis, müfessir ve kelâmcı Necmeddin Ömer en-Nesefî’nin (ö. 1142) Yâkûte fi’l-Ehâdîs isimli eseri.

    [7] Celvetiyye tarikatının kurucusu, mutasavvıf ve şair (ö. 1628).

    [8] Mehmed Gülşen Efendi (ö. 1925), Hüdâyî Âsitânesi’nin son postnişinlerinden.

    [9] “O kimseler ki, iman ettiler ve sâlih sâlih amellerde bulundular, onlar için Firdevs cennetleri elbette ki bir konak olmuştur.” Kehf sûresi, 107. âyet.

    [10] “Allah eksik sıfatlardan münezzehtir. Hamd Allah’adır. Allah’tan başka ilah yoktur ve Allah en büyüktür. Allah’tan başkasında güç ve kudret yoktur.”

    [11] Ahmed Râsim’in (ö. 1932) II. Meşrutiyet’ten önce gazetelerde dinî konularda yazdığı makalelerinden oluşan kitabı.

    Eşhur-i hurum Leyle-i Regaib Muallim Kemal Recep ayı üç aylar
    Paylaş Facebook Twitter Telegram WhatsApp

    İlgili Yazılar

    Mevzû’yu Şahsileştirmek veya Kendini Suğraya Mevzû Yapmak

    14 Haziran 2025

    Bizde Feylesof Niye Yetişmedi?

    31 Mayıs 2025

    Aile Terbiyesine Dair: İyi Terbiye ve Fena Terbiye

    24 Mayıs 2025
    Yorum Yaz Cancel Reply

    Son Yazılar
    • Mevzû’yu Şahsileştirmek veya Kendini Suğraya Mevzû Yapmak
    • Bizde Feylesof Niye Yetişmedi?
    • Aile Terbiyesine Dair: İyi Terbiye ve Fena Terbiye
    • Aile Terbiyesine Dair: Küfüvlük
    • Aile Terbiyesine Dair : Alınacak Kadın
    • “Kitâb” ile Kitap Mâhiyetlerinin Farkı ve Küllî Bir Okuma Adâbı Meselelerini İhtiva Eden Bir Risâle
    • Aile Terbiyesine Dair
    • Kur’an Nazarında Nefs-i Vâhide Nedir? : Erkeklik ve Kadınlığın Husulü
    • Aile Terbiyesine Dair: Erkeğin Vazifesi
    • Aile Terbiyesine Dair : İzdivaç ve Muhabbet
    X (Twitter) YouTube
    ÎKAN Aklî İlimler Merkezi bir İstanbul Sultanahmet Vakfı kuruluşudur. © 2015

    Type above and press Enter to search. Press Esc to cancel.