Close Menu
    X (Twitter) YouTube
    İKAN Akli İlimler MerkeziİKAN Akli İlimler Merkezi
    • Ana Sayfa
    • Hakkımızda
      • İstanbul Sultanahmet Vakfı
      • ÎKÂN Nedir?
      • Müfredat
        • Türkçe Müfredatı
        • Arapça Müfredatı
      • Eğitici Kadromuz
    • Blog
      • Osmanlıca’dan Günümüze
        • İlmi Yazılar
        • Biyografik Yazılar
        • Hakkında
        • Kurallar
      • Bir Şeyhülislam’ın Kaleminden
      • Latin Harfli Makaleler Serisi
      • Telif Makaleler
    • Müellifler
      1. Abdurrahman Beşikci
      2. Ali Himmet Berki
      3. Ahmed Hamdi Akseki
      4. Babanzade Ahmed Naim
      5. Baha Tevfik
      6. Bursalı Mehmed Tahir
      7. Cevat Rifat Atilhan
      8. Elmalılı Hamdi Yazır
      9. Hacı Necib
      10. Hasan Basri Çantay
      11. İzmirli İsmail Hakkı
      12. Mehmed Hakkı
      13. Muhammed Salih Yıldız
      14. Muhammet Maşuk Aktaş
      15. Muhsin-i Fânî
      16. Mustafa Sabri Efendi
      17. Ömer Nasuhi Bilmen
      18. Tahir Büyükkörükçü
      19. Taşköprîzâde Ahmed Efendi
      20. Yakup Dönmez
      21. Yusuf Esad Özgüner
      22. View All

      Mantık-Tefsir İlişkisi III: Enfâl Suresi 23. Ayetin Tefsiri II

      7 Ocak 2025

      Mantık Nahiv İlişkisi IV: Mütekellim Yâ’sına Muzaf Kelimenin İrabı

      17 Aralık 2024

      Mantık-Nahiv İlişkisi III: İnşâî Cümleler Haber Olabilir Mi?

      15 Ekim 2024

      Mantık-Nahiv İlişkisi I: Dilin Mantığı, Âlûsî’nin Katru’n-Nedâ Haşiyesinden Bir Örnek

      25 Temmuz 2024

      Mecelle

      25 Aralık 2024

      İslâm’ın Maksat ve Gâyesi (Cemiyeti Islah)

      13 Kasım 2024

      İslam’da Tevekkül

      30 Ekim 2024

      Osmanlılarda Yetişen Büyük Türk Alimleri: Sinan Paşa

      9 Ekim 2024

      Mâddiyyûn ve Meslekleri – III

      27 Temmuz 2024

      Mâddiyyûn ve Meslekleri – II

      20 Temmuz 2024

      Allah’a İbadetin Felsefesi II

      29 Mayıs 2024

      Allah’a İbadetin Felsefesi I

      22 Mayıs 2024

      İlm-i Tarih, Sıdk-ı Nübüvvet-i Muhammediyyeyi Cenâb-ı Peygamberin Sûret-i Neşʾet Ve Zuhûruyla İsbât Eder

      1 Haziran 2024

      Felsefe-i Hâzıra – Kant III

      24 Ağustos 2024

      Felsefe-i Hâzıra – Kant II

      17 Ağustos 2024

      Felsefe-i Hâzıra – Kant

      10 Ağustos 2024

      Bir Şeyhülislam’ın Kaleminden Muasır Problemlere Cevaplar XIX

      27 Aralık 2024

      Şeyh İbrahim Hakkı Erzurûmî

      15 Kasım 2024

      Şârih-i Fusûs Abdullah Bosnevî

      21 Eylül 2024

      Sipâhîzâde Mehmed bin Ali

      7 Eylül 2024

      Asrî Ehl-i Salib : Siyonizm

      26 Haziran 2024

      Ulûm-ı İslâmiyye – Aleme Bir Nazar

      6 Temmuz 2024

      Şerʿ-i Şerîfin Her Emri Bâis-i Saâdet, Mûcib-i Rifʿat; Her Nehyi Muhâfaza-i İffet, Lâzıme-i Dikkattir

      28 Eylül 2024

      Dünya Umranında Ahirete İnanmanın Tesiri

      10 Temmuz 2024

      Dünya Umranında Ahirete İnanmanın Tesiri

      10 Temmuz 2024

      Bir Şeyhülislam’ın Kaleminden Muasır Problemlere Cevaplar XIX

      27 Aralık 2024

      Yeni İlm-i Kelâm Hakkında II

      14 Aralık 2024

      Yeni İlm-i Kelâm Hakkında I

      9 Kasım 2024

      İslam’da Tekâmül Nazariyesi

      3 Temmuz 2024

      Şeyh İbrahim Hakkı Erzurûmî

      15 Kasım 2024

      İfâdecik

      5 Ekim 2024

      Medrese İtikadları Dergisinin Kelamî Muhtevası II

      16 Temmuz 2024

      Medrese İtikadları Dergisinin Kelamî Muhtevası I

      11 Haziran 2024

      “Kitâb” ile Kitap Mâhiyetlerinin Farkı ve Küllî Bir Okuma Adâbı Meselelerini İhtiva Eden Bir Risâle

      6 Mayıs 2025

      İslam’ın Ortaçağ’ı Olup Olmadığını Neden Bauer Tartışamaz?

      30 Temmuz 2024

      Hissiyât-ı Diniyye

      25 Ocak 2025

      Yeni İlm-i Kelam Yazılmalı mı Yazılmamalı mı ?

      2 Kasım 2024

      Hikmet-i İslâmiyye

      14 Eylül 2024

      Îkâz

      31 Ağustos 2024

      Talebe-i Uluma

      15 Şubat 2025

      Bir Şeyhülislam’ın Kaleminden Muasır Problemlere Cevaplar XXIV

      7 Şubat 2025

      Bir Şeyhülislam’ın Kaleminden Muasır Problemlere Cevaplar XXIII

      31 Ocak 2025

      Bir Şeyhülislam’ın Kaleminden Muasır Problemlere Cevaplar XXII

      24 Ocak 2025

      Tevhîd-i Bârî

      8 Şubat 2025

      Kâinata Bir Nazar

      1 Şubat 2025

      Hissiyât-ı Diniyye

      25 Ocak 2025

      Şuhûr-ı Selâse Münasebetiyle Nasihat

      1 Ocak 2025

      İslam’da Edeb

      18 Aralık 2024

      İslam’da Tefekkür

      11 Aralık 2024

      Bir Osmanlı Alimi Hangi Kitapları Okurdu : Taşköprîzâde Ahmed Efendi Örneği

      3 Şubat 2024

      Şehbenderzâde ve Ömer Nasuhi Bilmen Bağlamında XX. Yüzyılda Tabii Din Teorisi Eleştirileri

      23 Temmuz 2024

      En Sevgili’ye: Dua II

      5 Kasım 2024

      Mevzû’yu Şahsileştirmek veya Kendini Suğraya Mevzû Yapmak

      14 Haziran 2025

      Bizde Feylesof Niye Yetişmedi?

      31 Mayıs 2025

      Aile Terbiyesine Dair: İyi Terbiye ve Fena Terbiye

      24 Mayıs 2025

      Aile Terbiyesine Dair: Küfüvlük

      17 Mayıs 2025
    • Başvuru
      • Arapça Başvuru
      • Türkçe Başvuru
    • Haberler
    X (Twitter) YouTube
    İKAN Akli İlimler MerkeziİKAN Akli İlimler Merkezi
    Ana Sayfa»Blog»Bir Şeyhülislam’ın Kaleminden»Bir Şeyhülislam’ın Kaleminden Muasır Problemlere Cevaplar I
    Bir Şeyhülislam’ın Kaleminden Blog Müellifler Mustafa Sabri Efendi

    Bir Şeyhülislam’ın Kaleminden Muasır Problemlere Cevaplar I

    19 Temmuz 2024Yorum yapılmamış9 Dakika
    PDF İndir

    Yazı Başlığı : Dîn-i İslâm’da Hedef-i Münâkaşa Olan Mesâil

    Müellif: Mustafa Sabri Efendi

    Dergi: Beyanülhak

    Tarih: 6 Teşrinievvel 1324

    Mukaddime

    [Doğru bir dînin bazı ahkâmı, yanlış olamaz — Dîn-i İslâm ne ile muhâkeme edilir? — İslâmiyette istihdam olunan ulûm ve fünûndan Hikmet, Mantık — Medâriste tarz-ı tahsîl — Ulûmda tâyîn-i mevzû’ ve gâyet meseleleri — Kur’ân’dan ahkâm-ı fenniye istihrâcı — Savm-ü salât gibi ibâdat-i mevkutede hisâbât-ı nücûmiye ile niçin amel ediliyor?]

    Son zamanlarda bazı insanlara tesadüf ediliyor bunlar kendi akıllarınca, teaddüd-i zevcât (çok eşlilik), tesettür-i nisvân (kadınların tesettürü), talâk, fâiz, sigorta, kumar, çalgı, usul-u verâis (miras dağıtımında usul), zekât gibi bir takım mevâd hakkındaki ahkâm-ı İslâmiyye’yi şâyân-ı intikâd görerek dillerine dolamışlardır. Bunların bir kısmı bütün ahkâm-ı İslâmiyye’ye hasım olduğu halde işte böyle bazılarını vesile-i itirâz ittihâz etmişlerdir. Ve diğer kısmı ise ahkâm-ı İslâmiyye’den bir çoklarının takdîr-i mehâsinine dair itirâfâtta bile bulunarak yalnız, bu dîn-i âlî’ye bir nakîsa gibi telakkî ettikleri bazı ahkâmın tâ’dîlîni (değiştirilmesini) garîb bir hülûs-i niyetle arzû eder, ve bu hususta kabâhâti dîne mi yoksa ulemasına mı bulmak lâzım geleceğini pek tâyîn edemez.

    İşte biz bu gibi mesâil-i şeriyye-yi peyderpey mevki’-i bahse vaz’ eyleyeceğiz, yettiği kadar müdafa’âtta bulunacağız.

    Evvelâ, şurası bilinmek iktizâ eder ki: Bir dînin yüzlerce, binlerce, ve’l-hâsıl bütün ahkâmını beğenip takdîs etmekle berâber yalnız bir tanesini, ama o dînden olduğu katiyen sâbit olan ahkâmdan bir tanesini fikren kabul etmemek olamaz. Tâbîr-i ahârla bir dîn, yalnız bir meselesinde sakîm ve gayr-i makul olduğu halde şu kusuruyla beraber sâir bütün ahkâmına nazaran âli, semâvi, hak bir din olmak kabil değildir. Bu gibi mesâilde pek az alakadâr oldukları hâlde en çok takîbât icrâ edenler, dîn(in), yalnız Allah’ı, Peygamber’i (Aleyhi’s-Selâtü ve’s-Selâm) tasdikten ibâret olmayıp Peygamber’in Allah-u Teâlâ tarafından getirdiği tahakkuk eden bi’l-cümle ahkâmı tasdike mütevakkıf olduğunu unutuyorlar; yahut hiç bilmiyorlar.

    Birçok insanlar da oradaki cihet-i icrâiyyesinde kusur ettikleri bâzı ahkâm-ı  dîniyye’yi -mücerred kendileri riâyet edemedikleri için bir fikr-i hodkâmâne ile te’vîl ve inkâr ederek telâfi-i kusûra çalışırlar. Hâlbûki şu hareket evvelkinden daha büyük bir kusûr, affı gayr-ı kâbil bir kabahattir. Çünkü bir müteddiyinin, hasbe’l-beşeriyye bütün ahkâm-ı dîniyye’yi icrâ etmesi zaruri olmadığı hâlde hepsini fikren kabul etmek, hak bilmek lâzımdır. İşte bu dakîkâların (inceliklerin) idrak edilememesi mahrumiyet-i tevfîk asârındandır ki bazıları hakkında cehil veyahut noksân-ı amel bu gibi mehâlike çöküp götürmekle ikmâl şeâmet etmiş olur.

    Dîn-i İslâm, Fahr-ı Alem Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimiz Hazretleri’nin Vâcibü’l-Vücûd Teâlâ Hazretleri tarafından getirmiş olduğu tahakkuk eden bi’l-cümle ahkâmı tasdikten ibâret olduğuna mebnîdir ki zihne ilişen her hangi bir mes’elenin ahkâm-ı sâbite-i dîniyye’den olmadığını kavaid-i meşrûası dâiresinde bi’t-tedkîk meydâna çıkarmak veyahut o mes’eleyi de -hikmetine akıl erdirerek, erdirmeyerek- tasdîk ve iz’ân eylemekten başka çâre yoktur. Elhamdülillah hikmet ve ulviyyeti günden güne münkeşif olmakta bulunan dîn-i mübînimizde ukûl-i selîmenin idrâk ve iz’ân edemeyeceği bir cihet de yoktur.

    “Bi’l-farz ve’t-takdîr olsa bile hikmetine akıl erdirerek, erdirmeyerek onu da tasdîk ve iz’ândan başka çâre yoktur denilmek hikmetsizce bir cebir, mantıksızca bir tahakküm olmaz mı?” diyeceksiniz. Hayır olmaz. Çünkü bir dînin hakikati ve Şâri’ ve mü’essisinin sıdkını isbât edecek ayât-ü mü’cizât ve şevâhid-i mahsusa vardır ki dîn onlarla muhâkeme edilir. Ve onlarla sübut-ü katiyet kesbettikten sonra artık teker teker füru’-i ahkâmını, bâhusûs meşkûk bir fikir ile, kâsır bir tahsîl ile, hakikatten ziyâde hevâ-ü hevese mağlûp bir dimağ ile muhakemeye kalkışmak abestir. Çünkü bu, başa çıkamayacağı bir fürudan usule intikal ve istidlâl kabilinden ma’küs bir hareket olacağı gibi bir dînin, ta’bbüdî ve gayr-i muallel bazı ahkâmı da olur. Çünkü esâs-ı dîn muallel ve müdellel olduktan sonra fürû’da ta’lîle lüzum yoktur. Muallel olanlarda da vazife erbâb-ı ihtisâsındır.

    Pek iyi, esâs-ı dînin ne ile ta’lîl ve isbât edilebileceğini, ve bu esâsa mizân-ı tedkîk ve imtihân olabilecek delâil-ü şevâhidin hangileri olduğunu göstermeliyiz değil mi? Evet. Bu hususta âlem-i İslâm ilm-i kelâm nâmıyla pek büyük, pek a’mîk (derin) bir fenne mâliktir, ve bu fennin derinliği, yüksekliği o mertebededir ki öyle meraklılık davasında bulunan pek çok kimselerde görülen gelip geçici bir hahişle (arzu ve istekle), bir âlimin tesâdüfü, bir mahalde tesâdüfü bir incirâr-ı kelâm üzerine mahfûzâttan tedârik edebileceği mâlumât ile hiçbir bahsi öğrenilemez. Kavaid-i mukarreresiyle aşinalık, mantık, hikmet, münâzara, gibi ulûm ve fünûn ile münâsebet-i mütekaddime, hâsılı ciddi bir sa’y, müntazam bir tahsîl ister. En âli bir mes’ele-i riyâzîyyeyi, esasından, mukaddimâtından haberdâr olmayan bir adama bir musâhebede anlatıvermek ne kadar müşkil ise bu gibi ulûm-i Âliyye-i İslâmiyye’nin mukaddimâtını tahsîl etmemiş bulunanlara canları istediği zamanda, canları istediği bahsi anlatabilmek o kadar müşkildir. Ulûm-i mezkûrenin tahsîli ise âdeten para ile, pul ile olmadığı hâlde üzerine bu gün o nispette menâfi’-i şahsiyye-i dünyeviyye terettüp ettirilmediği için bu gibi mebâhise dâir kendilerinde bî-lüzûm bir riyâ-i iştiyâk görülen zevât, temîn ederim ki iki gün uğraşamazlar, usanırlar. Bahsi kendileri açtıkları hâlde sizi nihâyet bir, iki saat, o da halâvet-i ifâdeye malikseniz, dinleyebilirler. Ziyâdesine işleri, güçleri mânidir. Sonra mukni’ (ikna edici) bir netîce elde edilemediği için de yine siz kabâhatli olursunuz. Hele “Bu gibi mesâil size anlatılamaz, böyle, aklınızın ermeyeceği, mukaddimâtına bigâne kalmış olduğunuz için.

    واين الثريا من يد المتناول

    Ve eyne’s-Süreyyâ min yedi’l-mütenâvil

    (Süreyyâ yıldızı nerede, onu almak için ona elini uzatan nerede!)

    fehvâsı üzere kâmet-i kabiliyyetinizin yetişemeyeceği şeylere karışmasanız münasip olur” dediniz mi, kabâhatiniz daha ziyâde büyür, “Dîn-i İslâm’da gizli, kapaklı şey yoktur. Ahkâm-ı Şer’iyye’yi, ruhbâniyyet usulü üzere mi idâre etmek istiyorsunuz?” tarzında gâyet fecî iftiralara, su-i tefsirlere hedef olursunuz.

    Mevzuu bahsimiz olacak ahkâm-ı şer’iyye’nin akıl ve hikmetine muvafakatını isbâttan aczimize mebni sözü bu vâdilere düşürdüğümüze hüküm olunmasın. Bu gibi mesâili isbâta hadd-i zâtında borçlu bile olmadığımızı arz ettikten sonra bunlar, ta’lîl olunamayan mesâil-i ta’abbüdiyyeden de olmadıkları cihetle ayrıca ve mâ fevka’l-vazîfe (vazifeyi aşan bir şekilde) tedkîk ve îzâh edilecekler demek istiyorum. Hatta ahkâm-ı mezkûreden bazısının, meselâ tesettür-i nisvân mes’elesinin makuliyyeti o kadar sadedir, o kadar celî bir vüzûhu haizdir ki evvelden beri o mes’ele hakkında bir şey yazmak istediğim hâlde buna ne suretle itirâz edilebileceğini düşünüp bulmak, cevâbını vermekten daha güç olduğu için yazmaya muvaffak olamıyordum. Bereket versin ki kısm-ı mahsusunda hikâye edeceğim veçhile o mes’ele hakkında musâdif olduğum bir mu’teriz, dermeyân ettiği cümlelerin yekdiğerine, hey’et-i mecmu’asının da saded-i bahse garâbet-i irtibâtiyle berâber benim için bu bâbda bir zemîn-i tekellüm hazırlamış oldu.

    Gelelim: mukaddimede sözümüzün bi’l-münâsebe uğradığı vadi, bi’l-cümle Ahkâm-ı İslâmiyye aleyhindeki vesâit-i itirâzın, o gibi emrâz-ı kalbiyyenin menşeini teşkil eylediği cihetle bu noktaları biraz daha teşrih için kârîn-i kirâmın (kıymetli okuyucuların) müsaadelerini talep ediyorum.

    İlm-i Kelâm, mevkuf-ı aleyhi bulunan hikmet, mantık, kavânin-i münâzara gibi ulûm ve fünûn ile berâber müntazam bir tahsîl ister demiştik. O sırada da bazı hatırâlara gelmiş olmak ihtimâli vardır ki:

    Hikmetin vâsıl olduğu derecât-ı hâzırayı, ilm-i kelâm ile mutevaggil [bir ilimle meşgul olan, ilgilenen] olanlar ale’l-ekser bilmezler. Onların bildikleri (Kâdî Mîr) hikmeti ise bugün esâtîr-i mensûha hâline gelmiş olduğundan ilm-i kelâmın, böyle ehemmiyeti kalmayan bir fenne taalluku kendisi için mûcib-i naks-u şîn olur. Mantıka gelince: Onun hakkında eskiden beri beslenen vüsûk-i itimat da son zamanlarda zâil olarak yerine daha mevsuk ve mü’temen olduğunda şüphe edilmeyen tecrübe (pozitif/deney) kaim olmuştur. Ale’l-ıtlak hikmet-i kadîme ile mantık hakkında ahîran hâsıl olan şu su-i nazar cidden şâyân-ı taaccüb ve vâcibü’t-tashîh bulunan ekâr-ı bâtıladan olduğunu söyleyelim.

    Evvelâ; hikmetin, terekkiyât ve ta’dîlat-ı ahîresine maruz olan, tabîyyât ve felekîyyat (doğa ve uzay fenleri) kısımları olup ilâhiyatı ise İbn-i Sîna ile Gelenbevî arasında geçen ezminede mazhar olduğu tedkik ve terakkiyi hiçbir vakit görememiştir. İşte ilm-i hikmet, ilm-i kelâmda mahza ilâhiyyatı için lazım olur, ve ilm-i kelâmın urûk ve asâbına (damar ve sinirlerine) girmiş olan bu kısma bîgâne kalınmamak üzere (Kâdî Mîr) ve emsâli kitaplardan katiyyen istiğnâ gösterilemez. Bu kitapların sâha-i tedâvülde vücudunu istiskal (zorlaştıranlar) edenler -itimât ederiz ki- neden bâhis olduklarını bilmezler bile. Mantık hakkında hâsıl olmaya başlayan zehâb ise daha garip, daha câhilânedir. Bu zehâbı, acizleri ibtidâ beş altı sene evvel bir risâle-i mevkûtada okudum. Ve sonra fünûn-i hâzıranın en muktedir, en belîğ tercümanı olan bir ağızdan, fâzıl bir doktordan işittim, deniliyor ki:

    “Ekyise-i mantıkıyye’den (mantıkın kıyaslarından) birini, en meşhurunu ele alalım. (Alem müteğayyerdir [değişendir], ve her müteğayyer hâdistir, binâenaleyh âlem hâdistir) cümlelerine bir çok suretle itiraz etmek mümkündür. Şu hâlde kıyâs-ı mantıkiyyenin vereceği netîce nasıl kat’î olabilir? Bir de istidlâlalat-ı mantıkîyye üzerine müesses olan bunca hakâik ve malumat, sonra ki keşfîyyat ile bozuluyor”.

    Buna o vakit bervech-i âtî cevap verilmişti: “Kıyâs-ı mantıkî mücmelen (kapalı ve özet olarak) bu yolda tarif olunur:

    “Bir araya getirilmiş iki kaziyye ki kendilerinin kabul ve teslîm olunmaları üzerine üçüncü bir kaziyyenin de teslîm olunması lâzım gelir”. Bu tariften anlaşılmak iktizâ ediyor ki kıyâs teşkil eden suğra ile kübrâ, evvelden müsellem olmak şarttır. İşte mantık bu şartı vazettikten sonra ilerisine karışmaz. Onlar hangi fenne müteallık kaziyeler ise mes’uliyyetleri oralara aittir. Meselâ (Alem müteğayyerdir, ve her müteğayyer hâdistir) kaziyeleri bir çok suretle kâbil-i itirazmış; [itirâzat da kim bilir nasıl şeylerdi]. Varsın olsun, bundan mantığa bir zarar ait olmaz. Çünkü mantık orasını mütekeffil değildir; eğer alem müteğayyer, ve her müteğayyer hâdis ise alemin, kâinatın da hâdis olması lazım gelir mi, gelmez mi? Şuna bakalım. Elbette lâzım gelir, ve bu lüzum, iki kere ikinin dört etmesinden daha zâhir daha muhakkaktır.[1] El-hâsıl mantık, edillenin tarz-ı tanzimini beyân eder; maddesine karışmaz. Orasını müstedillin derece-i vukuf ve malûmatına tabîdir.[2]

    Mantık, sizin mukaddimatınıza göre netîce verir, suğra ve kübrâ olmak üzere intihâb ettiğiniz mukaddimeler doğru ise neticede şüphesiz doğru, ve eğer yanlış ise neticede yanlış olur. Demek ki ne ekerseniz onu biçersiniz.

    Gelelim: keşfîyat-ı ahîre ile münezelzil olan malûmat ala vechi’s-sahîh istidlâlat-ı mantıkiyye üzerine teessüs etmemiştir. Ya maddesinde ya suretinde, elbette bir yerinde bozukluk varmıştır. Gizli bir noktasında mantıktan ayrılınmıştır. Ve keşfiyyât-ı ahîre dediğiniz, işte o noktaların bilâhare anlaşılmasından başka bir şey değildir.

    Ma ba’di var

    Mustafa Sabri

    Hazırlayan : Bayezid Mete


    [1] Çünkü iki kere ikinin dört etmesi, efvâh-ı ceditteki şöhret-i bedâhetine rağmen carî-i bahistir. Zîra mebhas-ı mahsûsasında takarrür ettiği veçhile adetler, inde’t-tahkîk ahâd-ı sırfadan terekküp ederler. Meselâ sekiz adedi, sekiz tane vahitten mürekkep olup ne iki tane dörtten, ne de beş ile üçten, ne de iki ile altıdan [ve helümme cerran] mürekkep değildir. Ve illâ tercih bilâ müreccih lazım gelir şu hâlde iki kere iki de aynen dört değil, dörde müsâvîdir. Hâlbûki kıyâs-ı mantıkiyyenin şekl olunan intâcı, buna mukîs olmamak üzere bedîhîdir.

    [2] Mantıkta kıyas bihasebi’l-mâddeden dahi bahis olunursa da muhtelif kuvvetleri haiz bulunan kaziyelerden birer misâl  getirmek ale’d-derecât bu kaziyelerden teşekkül eden kıyâsın isimlerini tayîn etmek suretiyle bahis olunur.

    Paylaş Facebook Twitter Telegram WhatsApp

    İlgili Yazılar

    Mevzû’yu Şahsileştirmek veya Kendini Suğraya Mevzû Yapmak

    14 Haziran 2025

    Bizde Feylesof Niye Yetişmedi?

    31 Mayıs 2025

    Aile Terbiyesine Dair: İyi Terbiye ve Fena Terbiye

    24 Mayıs 2025
    Yorum Yaz Cancel Reply

    Son Yazılar
    • Mevzû’yu Şahsileştirmek veya Kendini Suğraya Mevzû Yapmak
    • Bizde Feylesof Niye Yetişmedi?
    • Aile Terbiyesine Dair: İyi Terbiye ve Fena Terbiye
    • Aile Terbiyesine Dair: Küfüvlük
    • Aile Terbiyesine Dair : Alınacak Kadın
    • “Kitâb” ile Kitap Mâhiyetlerinin Farkı ve Küllî Bir Okuma Adâbı Meselelerini İhtiva Eden Bir Risâle
    • Aile Terbiyesine Dair
    • Kur’an Nazarında Nefs-i Vâhide Nedir? : Erkeklik ve Kadınlığın Husulü
    • Aile Terbiyesine Dair: Erkeğin Vazifesi
    • Aile Terbiyesine Dair : İzdivaç ve Muhabbet
    X (Twitter) YouTube
    ÎKAN Aklî İlimler Merkezi bir İstanbul Sultanahmet Vakfı kuruluşudur. © 2015

    Type above and press Enter to search. Press Esc to cancel.