Close Menu
    X (Twitter) YouTube
    İKAN Akli İlimler MerkeziİKAN Akli İlimler Merkezi
    • Ana Sayfa
    • Hakkımızda
      • İstanbul Sultanahmet Vakfı
      • ÎKÂN Nedir?
      • Müfredat
        • Türkçe Müfredatı
        • Arapça Müfredatı
      • Eğitici Kadromuz
    • Blog
      • Osmanlıca’dan Günümüze
        • İlmi Yazılar
        • Biyografik Yazılar
        • Hakkında
        • Kurallar
      • Bir Şeyhülislam’ın Kaleminden
      • Latin Harfli Makaleler Serisi
      • Telif Makaleler
    • Müellifler
      1. Abdurrahman Beşikci
      2. Ali Himmet Berki
      3. Ahmed Hamdi Akseki
      4. Babanzade Ahmed Naim
      5. Baha Tevfik
      6. Bursalı Mehmed Tahir
      7. Cevat Rifat Atilhan
      8. Elmalılı Hamdi Yazır
      9. Hacı Necib
      10. Hasan Basri Çantay
      11. İzmirli İsmail Hakkı
      12. Mehmed Hakkı
      13. Muhammed Salih Yıldız
      14. Muhammet Maşuk Aktaş
      15. Muhsin-i Fânî
      16. Mustafa Sabri Efendi
      17. Ömer Nasuhi Bilmen
      18. Tahir Büyükkörükçü
      19. Taşköprîzâde Ahmed Efendi
      20. Yakup Dönmez
      21. Yusuf Esad Özgüner
      22. View All

      Mantık-Tefsir İlişkisi III: Enfâl Suresi 23. Ayetin Tefsiri II

      7 Ocak 2025

      Mantık Nahiv İlişkisi IV: Mütekellim Yâ’sına Muzaf Kelimenin İrabı

      17 Aralık 2024

      Mantık-Nahiv İlişkisi III: İnşâî Cümleler Haber Olabilir Mi?

      15 Ekim 2024

      Mantık-Nahiv İlişkisi I: Dilin Mantığı, Âlûsî’nin Katru’n-Nedâ Haşiyesinden Bir Örnek

      25 Temmuz 2024

      Mecelle

      25 Aralık 2024

      İslâm’ın Maksat ve Gâyesi (Cemiyeti Islah)

      13 Kasım 2024

      İslam’da Tevekkül

      30 Ekim 2024

      Osmanlılarda Yetişen Büyük Türk Alimleri: Sinan Paşa

      9 Ekim 2024

      Mâddiyyûn ve Meslekleri – III

      27 Temmuz 2024

      Mâddiyyûn ve Meslekleri – II

      20 Temmuz 2024

      Allah’a İbadetin Felsefesi II

      29 Mayıs 2024

      Allah’a İbadetin Felsefesi I

      22 Mayıs 2024

      İlm-i Tarih, Sıdk-ı Nübüvvet-i Muhammediyyeyi Cenâb-ı Peygamberin Sûret-i Neşʾet Ve Zuhûruyla İsbât Eder

      1 Haziran 2024

      Felsefe-i Hâzıra – Kant III

      24 Ağustos 2024

      Felsefe-i Hâzıra – Kant II

      17 Ağustos 2024

      Felsefe-i Hâzıra – Kant

      10 Ağustos 2024

      Bir Şeyhülislam’ın Kaleminden Muasır Problemlere Cevaplar XIX

      27 Aralık 2024

      Şeyh İbrahim Hakkı Erzurûmî

      15 Kasım 2024

      Şârih-i Fusûs Abdullah Bosnevî

      21 Eylül 2024

      Sipâhîzâde Mehmed bin Ali

      7 Eylül 2024

      Asrî Ehl-i Salib : Siyonizm

      26 Haziran 2024

      Ulûm-ı İslâmiyye – Aleme Bir Nazar

      6 Temmuz 2024

      Şerʿ-i Şerîfin Her Emri Bâis-i Saâdet, Mûcib-i Rifʿat; Her Nehyi Muhâfaza-i İffet, Lâzıme-i Dikkattir

      28 Eylül 2024

      Dünya Umranında Ahirete İnanmanın Tesiri

      10 Temmuz 2024

      Dünya Umranında Ahirete İnanmanın Tesiri

      10 Temmuz 2024

      Bir Şeyhülislam’ın Kaleminden Muasır Problemlere Cevaplar XIX

      27 Aralık 2024

      Yeni İlm-i Kelâm Hakkında II

      14 Aralık 2024

      Yeni İlm-i Kelâm Hakkında I

      9 Kasım 2024

      İslam’da Tekâmül Nazariyesi

      3 Temmuz 2024

      Şeyh İbrahim Hakkı Erzurûmî

      15 Kasım 2024

      İfâdecik

      5 Ekim 2024

      Medrese İtikadları Dergisinin Kelamî Muhtevası II

      16 Temmuz 2024

      Medrese İtikadları Dergisinin Kelamî Muhtevası I

      11 Haziran 2024

      “Kitâb” ile Kitap Mâhiyetlerinin Farkı ve Küllî Bir Okuma Adâbı Meselelerini İhtiva Eden Bir Risâle

      6 Mayıs 2025

      İslam’ın Ortaçağ’ı Olup Olmadığını Neden Bauer Tartışamaz?

      30 Temmuz 2024

      Hissiyât-ı Diniyye

      25 Ocak 2025

      Yeni İlm-i Kelam Yazılmalı mı Yazılmamalı mı ?

      2 Kasım 2024

      Hikmet-i İslâmiyye

      14 Eylül 2024

      Îkâz

      31 Ağustos 2024

      Talebe-i Uluma

      15 Şubat 2025

      Bir Şeyhülislam’ın Kaleminden Muasır Problemlere Cevaplar XXIV

      7 Şubat 2025

      Bir Şeyhülislam’ın Kaleminden Muasır Problemlere Cevaplar XXIII

      31 Ocak 2025

      Bir Şeyhülislam’ın Kaleminden Muasır Problemlere Cevaplar XXII

      24 Ocak 2025

      Tevhîd-i Bârî

      8 Şubat 2025

      Kâinata Bir Nazar

      1 Şubat 2025

      Hissiyât-ı Diniyye

      25 Ocak 2025

      Şuhûr-ı Selâse Münasebetiyle Nasihat

      1 Ocak 2025

      İslam’da Edeb

      18 Aralık 2024

      İslam’da Tefekkür

      11 Aralık 2024

      Bir Osmanlı Alimi Hangi Kitapları Okurdu : Taşköprîzâde Ahmed Efendi Örneği

      3 Şubat 2024

      Şehbenderzâde ve Ömer Nasuhi Bilmen Bağlamında XX. Yüzyılda Tabii Din Teorisi Eleştirileri

      23 Temmuz 2024

      En Sevgili’ye: Dua II

      5 Kasım 2024

      Aile Terbiyesine Dair : Alınacak Kadın

      10 Mayıs 2025

      “Kitâb” ile Kitap Mâhiyetlerinin Farkı ve Küllî Bir Okuma Adâbı Meselelerini İhtiva Eden Bir Risâle

      6 Mayıs 2025

      Kur’an Nazarında Nefs-i Vâhide Nedir? : Erkeklik ve Kadınlığın Husulü

      26 Nisan 2025

      Aile Terbiyesine Dair : İzdivaç ve Muhabbet

      12 Nisan 2025
    • Başvuru
      • Arapça Başvuru
      • Türkçe Başvuru
    • Haberler
    X (Twitter) YouTube
    İKAN Akli İlimler MerkeziİKAN Akli İlimler Merkezi
    Ana Sayfa»Blog»Nur Lafzının Geçtiği Ayetlerin Tefsiri I
    Blog İlmi Yazılar Latin Harfli Makaleler Serisi Müellifler Ömer Nasuhi Bilmen

    Nur Lafzının Geçtiği Ayetlerin Tefsiri I

    17 Temmuz 2024Yorum yapılmamış7 Dakika
    PDF İndir

    Müellif: Ömer Nasuhi Bilmen

    Dergi: Hilal –  Cilt II Sayı 19

    Tarih: Eylül 1961

     

    اَللّٰهُ نُورُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِؕ مَثَلُ نُورِهٖ كَمِشْكٰوةٍ فٖيهَا مِصْبَاحٌؕ اَلْمِصْبَاحُ فٖي زُجَاجَةٍؕ اَلزُّجَاجَةُ كَاَنَّهَا كَوْكَبٌ دُرِّيٌّ يُوقَدُ مِنْ شَجَرَةٍ مُبَارَكَةٍ زَيْتُونَةٍ لَا شَرْقِيَّةٍ وَلَا غَرْبِيَّةٍۙ يَكَادُ زَيْتُهَا يُضٖٓيءُ وَلَوْ لَمْ تَمْسَسْهُ نَارٌؕ نُورٌ عَلٰى نُورٍؕ يَهْدِي اللّٰهُ لِنُورِهٖ مَنْ يَشَٓاءُؕ وَيَضْرِبُ اللّٰهُ الْاَمْثَالَ لِلنَّاسِؕ وَاللّٰهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلٖيمٌۙ

    MEÂL-İ ÂLÎSİ

    1- Allahü Teala hazretleri, göklerin ve yerin nurudur. Nurunun misali, içinde lâtif bir çirağ bulu- nan bir mişkât gibidir. Çirağ ise bir kandil içindedir, kandil ise sanki incimsi bir yıldızdır da şarkî ve garbî olmayan mübarek bir zeytin ağacından tutuşturulmaktadır. Zeyti (onun yağı) bir halde ki, kendisine ateş dokunmasa bile hemen hemen ziya verecektir. Nur üzerinde nurdur. Allahü Azimüşşan, nuruna dilediğini kavuşturur (hidayet buyurur). Ve Hak Teala hazretleri nâsa misaller irad eder. Allahü Teala hazretleri her şeyi de hakkıyla bilicidir.

     

    فٖي بُيُوتٍ اَذِنَ اللّٰهُ اَنْ تُرْفَعَ وَيُذْكَرَ فٖيهَا اسْمُهُۙ يُسَبِّحُ لَهُ فٖيهَا بِالْغُدُوِّ وَالْاٰصَالِۙ

    MEÂL-İ ÂLÎSİ

    2- O nur merkezi olan mişkât bir nice evlerde, yani mescitlerde yakılır ki, Allahü Teala hazretleri o evlerin yükseltilmesine ve içlerinde mübarek isminin zikredilmesine izin vermiştir. O evlerde kendisi için sabahleyin ve akşam üstleri tesbih ve takdiste bulunurlar.

     

    رِجَالٌۙ لَا تُلْهٖيهِمْ تِجَارَةٌ وَلَا بَيْعٌ عَنْ ذِكْرِ اللّٰهِ وَاِقَامِ الصَّلٰوةِ وَاٖيتَٓاءِ الزَّكٰوةِۙ يَخَافُونَ يَوْماً تَتَقَلَّبُ فٖيهِ الْقُلُوبُ وَالْاَبْصَارُۙ

    MEÂL-İ ÂLÎSİ

    3- Bir çok erler ki, onları ne bi ticaret, ne de bir alımsatım Hak Teala’nın zikrinden ve namazı hakkıyla kılmaktan ve zekâtı vermekten alıkoymaz. Onlar kalplerin ve gözlerin muztarib olacağı bir günden korkarlar.

     

    لِيَجْزِيَهُمُ اللّٰهُ اَحْسَنَ مَا عَمِلُوا وَيَزٖيدَهُمْ مِنْ فَضْلِهٖؕ وَاللّٰهُ يَرْزُقُ مَنْ يَشَٓاءُ بِغَيْرِ حِسَابٍ

    MEÂL-İ ÂLÎSİ

    4- Tâ ki Allahü Teala hazretleri onlara amellerinin en güzeliyle mükâfat versin ve onlara ziyadesini de kendi kereminden ihsan buyursun. Ve Allahü azimüşşan dilediğini hesapsız derecelerde merzuk buyurur.

     

    Bu dört âyeti celilede ki bazı kelimelerin izahı (1):

    1- (Nur): Lügatta ziya, aydınlık mânasınadır ki, eşyanın gözlere görünmesine sebep olur.

    Nur, güneş, ay, ateş gibi ziyalı, parlak cisimlerden diğer karanlık cisimlere akis ve intişar edip bir kısım eşyanın görülmesini temin eden, kendisi de gözle görülebilen maddi, seyyal bir cisim veya bir keyfiyettir.

    Bu, maddi, cismani bir nurdur. Bir de gözle görülemeyen, kalb ile sezilip anlaşılan manevî bir nur vardır ki, o da bir kısım lahuti varlıkların, bir takım kudsi mahiyette bulunan zatların muttasif oldukları manevi aydınlıktan, aydınlanmak hassasından ibarettir. Bununla hakikatler münkeşif olur. Bu nur, ebedi hayat için bir hidayet meş’alesidir. Bununla takip edilecek saadet yolları açılıp görülür.

    Allahü Teala’ya nur denilebilir mi? Bunda ihtilaf vardır. Maamafih lugavî mânası itibariyle denilemeyeceği şüphesizdir. Çünkü bu mânaca nur, mahluktur, kendisi görülür ve rüiyet vasıtası bulunur. Fakat kendisi göremez.

    Bir de bu lugavî nur, cisim olsun, cisim ile kaim bir keyfiyetten ibaret bulunsun her halde inkisamı, tecezziyi, zevalı kabildir, zuhuru, kesif cisimler ile kaim olmaya mütevakkıftır, Zamana, mekâna muhtaçtır ve müteaddit nevilere ayrılıp mahiyetleri mütemasildir. Allahü Azimüşşan ise hâlıktır, ezelidir, ebedidir.  Cismiyetten, inkisamdan, zevaldan, zaman ve mekâna ihtiyaçtan münezzehtir ve hiçbir şeye şebih ve mütemasil değildir.

    Binaenaleyh Cenab-ı Hak’a nur denilmesi mecazdır veya bir teşbihi beliğ kabilindendir. Çünkü Hak Teala nur sahibidir, kâinatın hâlıkıdır, nazımıdır, münevviridir, hâdisidir. İşte bu gibi itibarlar ile zat-ı akdesine nur denilmesi tecviz edilmiştir. Nitekim adaletle lutf-i kerem ile muttasif bir zata adil, kerim, cevvad yerine sebebiyet ve mazhariyet gibi bir alaka ile adl, kerem, cûd denilmesi mutaddır.

    Kur’an-ı mübin, Arab lisanı üzere nazil olmuştur. Kur’an-ı Kerim’de nur denilince bunun en evvel lugavî manası hatıra gelir. Bu itibarla bu ayet-i kerimedeki nurdan murad-ı ilahinin ne olduğunda müfessirin-i kirâmın müteaddit tevcihleri vardır. Ezcümle bu nurun münevvir, müdebbir, hådi, nazım, âlim, muzhir veya zinur manasına olduğuna kail olanlar vardır. O halde: «Allahü Teala göklerin ve yerin nurudur» demek, göklerin, yerlerin münevviridir, müdebbiridir, hâdisidir, nâzımıdır, âlimidir, muzhiridir veya sahib-i nurudur demek mealindedir «Meseli nûrîhî» nazmı celilindeki nurun zâtı uluhiyette izafesi de bunu göstermektedir. Çünkü muzafın muzafünileyhten başka olduğu malumdur.

    Fakat İmam-ı Gazali gibi bir kısım ehli hakikat nazarında nur-i hakiki ancak Allahu Teala’dır, o nûru âlâdır, bizzat mevcuttur, müdebbirdir, basirdir, kainatin hâlikidir, münevviridir. Bu cihetle Allahü Teala’ya nur denilmesi bir hakikattır. O ezeli nurun feyz ü inayetiyle yaradılıp maddi bir varlığa, bir aydınlığa, bir aydınlatma hâssasına malik olan fani nurlara nur denilmesi ise bir mecazdan başka değildir.

    Sadrüddin-i Kunevî diyor ki: «Nur-i hakiki ile başkaları görülüp idrak olunur, kendisi ise idrak edilemez. Çünkü o nur, nisbetlerden, izafetlerden tecerrüdü hasebiyle zatı hakkın aynıdır. Bunun içindir ki, Rasul-i Ekrem, (S.A) hazretleri, “Rebbini gördün mü?” sualine cevaben «Nurun enna erahü (bir nurdur, onu nasıl görebilirim?)» diye buyurmuştur.

    Ruhu’l-Beyan sahibi de diyor ki: Nur esma-ı hüsnâdandır, Allahü Tealaya ıtlakı hakikattır, mecaz değildir, münevvir manasınadır.

     

    2 – (Semâvat): Gök, üst taraf manasına olan sema lafzının cem’idir. Kur’an-ı kerimin beyan ettiği semâvat, muhtelif tabakalardan müteşekkil, bu günkü hey’et ilminin keşfi dairesinden müteâli bir kısım muazzam âlemlerden ibarettir ki, bunlar melaike-i kiramin makarrı, kudret-i sübhaniyenin birer tecelligâhı bulunmaktadır.

    Semaların yüksekliği, genişliği, onlardaki mahlukatın çokluğu, azamet ve ihtişamı, nezahet ve kudsiyeti bizlerin tahmin edeceğimiz mertebelerden milyonlarca kat kat daha büyüktür. Yalnız dünya semasını bezeyen güneşlerin, ayların, yıldızları büyüklüklerini, ziyalarını, aralarındaki binlerce senelik mesafelerini, bâhusus Kehkeşan denilen yıldızlar manzumesini teşkil eden bihisab büyük ecramın birer âlem olduğunu nazara almak, melekût-ı ilâhiyyenin azametini düşündürüp insanları hayretlere düşürmeğe kifayet eder.

    3 – (Arz): yeryüzü, kürre-i zemin, beşeriyetin muvakkat yurdu, göklere nazaran küçük bir saha ki, bu binnisbe küçüklüğü ile beraber, binlerce, milyonlarca bediaların, kudret, eserlerinin bir teşhirgâhı bulunmaktadır. Bunun içindir ki, hakim-i zişan olan Allahu Teala hazretleri, bizim gözlerimizi daima semalara celb ettiği gibi arza da celb etmektedir. Nur-ı ilahisinin birer tecelligahı olan bu alemlerden bir intibah dersi almamızı emir ve tavsiye buyurmaktadır.

    Olanlar feyzyâbı intibah âsâr-ı kudretten

    Alırlar hisse-i ibret temaşayı tabiatten

     

    4 – (Mişkât): Bir odanın, bir salonun, bir toplantı yerinin, bir mabedin muayyen bir tarafında ihzar edilen hususi bir pencereden, ark kapalı bir hücrecikten ibarettir ki, orada kandil, lamba, elektrik ampulü gibi bir şey konulur, onun dağılacak ziyalariyle gecenin karanlığı aydınlığa tebdil edilmiş olur.

     

    5 – (Misbah): Çirağ, kandil filesi, elektrik lambası gibi ziya neşreden güzel, latif bir meşale, bir tenvir aleti ki, bu sayede gecenin karanlığı açılır, etraf aydınlanır, nurani bir sabah yüz göstermiş olur.

     

    6 – (Zücace): Sırça, şişe, billur kendil; kəlm ve kenarlı camdan yapılmış fanus, şeffaf, içindekini gösterir, parlak bir zarf; safiyetin, samimiyetin, kalb nuraniyyetinin bir harici timsali.

    Mişkat denilen mahalda böyle billur bir fanus içinde bulunan bir çırağın ziyası mütekabil inikas ve inkisar kanunları mucebince kat kat artar, luzumsuz tarafa dağılmadan korunmuş olur, matlup cihetleri kuvvetli bir tarzda aydınlatır durur.

     

    7 – (Dürri): İncimsi bir şey, inci gibi makhul, saf bir madde; parıltısı ile nezaheti ile gözleri kamaştıran manevi bir varlık.

    Malum olduğu üzere yıldızlar, seyyare ve sabite kısımlarına ayrılmıştır. Müşteri, Zühre, Merih, Zuhal, Utarid birer parlak seyyaredir. Bunlara (Derari-i hamse) denir. Sabiteler de kendilerine mahsus, açık ihtizazlı birer nur merkezidir. Bu cihetle bunlardan her biri bir “kevkeb-i dürri” dir.

    Binaenaleyh ayeti kerimedeki zücace, bunlardan herhangi birine teşbih edilmiş demektir.

     

    8 – (Hidayet): Hudâ, doğru yola gidiş. hakk-ı nailiyyet, doğru yola delâlet ve irşad, Allah-ı Teala’nın kullarına ait fiilleri, amelleri kendi rıza ilahisine muvafık bir halde vücuda getirmesi, Hak Teala’nın gösterdiği doğru yolu takip ederek ebedi saadete kavuşmak demektir. Bu son manada hidayete ihtida da denilir.

     

    9 – (Guduvv): Bir işe sabahleyin başlamak manasına olup gudat yerinde irad buyurulmuştur. Gudat ise sabah namazı vakti, fecrin zuhurundan güneşin tuluuna kadar olan vakittir.

    10 – (Âsal): İkindiden akşama veya yatsıya kadar olan vakit manasına gelen asilin cem’idir, aşiyy gibi. Mamafih fecir vaktinden mâada namaz vakitlerine de ıtlak olunur ki: Öğle, ikindi, akşam ve yatsı vakitlerini câmidir. Guduvvün müfred, âsal’ın cemi’ olarak zikredilmesi de bunu göstermektedir. Binaenaleyh bu iki tâbir ile farz namazların beş vaktine işaret buyurulmuş oluyor.

    (Gelecek sayıda bu âyetlerin tefsiri derc edilecektir.)

    ayet Nur Tefsir
    Paylaş Facebook Twitter Telegram WhatsApp

    İlgili Yazılar

    Aile Terbiyesine Dair : Alınacak Kadın

    10 Mayıs 2025

    “Kitâb” ile Kitap Mâhiyetlerinin Farkı ve Küllî Bir Okuma Adâbı Meselelerini İhtiva Eden Bir Risâle

    6 Mayıs 2025

    Aile Terbiyesine Dair

    3 Mayıs 2025
    Yorum Yaz Cancel Reply

    Son Yazılar
    • Aile Terbiyesine Dair : Alınacak Kadın
    • “Kitâb” ile Kitap Mâhiyetlerinin Farkı ve Küllî Bir Okuma Adâbı Meselelerini İhtiva Eden Bir Risâle
    • Aile Terbiyesine Dair
    • Kur’an Nazarında Nefs-i Vâhide Nedir? : Erkeklik ve Kadınlığın Husulü
    • Aile Terbiyesine Dair: Erkeğin Vazifesi
    • Aile Terbiyesine Dair : İzdivaç ve Muhabbet
    • İslam Dininin Kadınlara Verdiği Hukuk
    • Ulemânın Vazifesi
    • Tarik-i Tedrisin Ber-vech-i Âti Islah ve Tesviyesine
    • Tedrisât ve Medâris 2
    X (Twitter) YouTube
    ÎKAN Aklî İlimler Merkezi bir İstanbul Sultanahmet Vakfı kuruluşudur. © 2015

    Type above and press Enter to search. Press Esc to cancel.