Akıl, dinin ilk yardımcısıdır ve mahsûs âlem-i hâriçten, vücûduna kâniʿ olduğu ilk şeyle de bu yardıma müheyyâdır. Bu hakikat, kitabın ihtiva ettiği bahislere girişildikçe, daha ziyade kesb-i vuzûh edecektir. Lakin, hâl-i hâzırdaki Hıristiyanlığın akıl ile aralarındaki münâfât ve yeni Şarklı müteallimlerin İslâm harsinden ve fikr-i mantıkîsinden behreyâb olmak yerine Garb harsiyle yetişmiş olmaları, onlar indinde meselenin birçok cihetlerden müşevveş bir hale gelmesine sebep olmuştur.
Evvela: Dinin akıl ile itilaf etmediği zannı; sonra dînin bu kusuru müvâcehesinde, onun akıldan ayrıysa bile, fazîletle birlikte deverânı yüzünden, aklın, dîni müteâkip fazîletle münâfâtı, bu suretle akla noksan îrâsı ve dînin akıldan, aklın da fazîletten iftirâkından mütevellid her iki nakısanın, -hiç bir sahîh esâsa istinâd etmeksizin- Müslüman müteallimlerin fikirlerine yerleşmesi ve oradan teceddüde meyyâl anâsıra sirâyetle, frenkleşme rehberlerinin izlerinde bilâ-tahaffuz seyre yol açılması… Bütün bunların menşei : Mesîhî Garb ile, gayr-i mütedeyyin Garb’ı körü körüne taklidden ibârettir. Halbuki İslâmiyyet’te din ile akıl arasına, akıl ile fazîlet arasına tefrika düşürmeye lüzum yoktur. Bunların üçü de birbirleriyle müttefiktirler; aralarında ihtilaf bulunmaz. Şimdiye kadar yapılan izâhattan anlaşıldığı ve ileride daha ziyade anlaşılacağı vechile, dinin akıl ile adem-i ihtilâfı ve dinin esasını teşkîl eden Allah’ın varlığı meselesi, burhân-ı aklîye mübtenîdir. Aklın hoş görmeyeceği ve emretmeyeceği fazîlet tasavvur edilemez. Gayr-i hakiki ve hakikatle müteârız bir fazîlet ise, o başka… Her halde bütün bu mesâilde müreccaʿ hakem, akıldır.
Aklın hükmü budur. Fakat din, akıl ve ilmin yekdiğerine karşı mevkileri hakkında, ânifen zikrettiğim yolunu şaşırmış mukallid zihniyet, maalesef Mısır’da kök salmış bir haldedir. Bunlardan bazılarını görüyoruz ki, gayret-i dîniyye sâikasıyla dîni teʾyîde ve şuʿûr-ı dînîyi takviyeye sâʿî olurken, akıl ile şuʿûr-ı dînî arasında mukarenede bulunmaya ve akıl mukabilinde fazîletle şuʿûr-ı dînîyi teʾyîde muhtaç oluyorlar. Sanki, dîne hizmeti, aklı dîne hasım itibar ile, kıymetini tenzîlde ve kuvvetini ezʿâfta görerek, bir tarz-ı sunʿîde fazîleti dîne karîb ve akıldan uzak, lakin bilindiği gibi, hissiyatla müttehid bir yere vazʿ etmek suretiyle, dînin mevkiini takviyeye çalışıyorlar. Bütün bunlar, üst üste yığılmış, vehimden mütevellid karanlıklardır ki, dînin münâsırlarıyla düşmanlarının ve fazîletle dest-yâr olanlarla adâvetkâr olanların yekdiğeriyle iltibâsına sebebiyet veriyorlar. Dine her şeyden ziyade muzır olan bu iltibasın menşei -söylediğimiz gibi- İslâm’ı Hıristiyanlığa kıyas ile, Garb’ı her hususta taklide yeltenmekten ibarettir. Bence bu hal, yeni Şark’ın mukaddime-i zaʿf ve dalâlidir. O derecede ki, bizden dinine her yardımcı çıkan, Garb’de din münâsırlarının, hissiyât müvâcehesinde, aklın mevkiini ezʿâfa saʿy ettiklerine bakarak, onlar gibi yapmaya kalkıyor. Orada bu tarîki iltizâm edenlerin, kendileriyle akılları arasına teslîsten bir hâciz çekildiğini düşünemiyor. Aklın kıymetinden düşmeyeceğini, İslâmiyyet’in de kendini takviye için taleb-i muhâle muhtaç olmadığını idrâk edemiyor. Bütün bu menşeʾlerin menşei, asıl, Mısırlı müteallimlerin zihinlerine malûmât yığmaya ihtimâmlarından başka, düşünmek, idrâk etmek cihetine itina göstermemelerindedir. Belki bu, talebesini imtihanlarda kazandırmak maksadıyla, ezberciliğe sevk eden mekteplerin kabahatidir. Mısır mekteplerinde îfâ-yı vazîfe etmiş olan ulemâ-yı ecânib, Mısırlı talebenin bu haline şehâdetle, Mısır Maârif Nezâreti’nin nazar-ı dikkatini celb etmektedirler.
İkinci menşe-i esâsîye gelince: Mekteplerde tedrîs edilen kitaplar, edyân hakkında Şeyh Muhammed Abduh ile münâkaşada bulunan Farah Antun’un, bundan evvel mevzû-ı intikadımız olan “Muʿtekıdât-ı dîniyye, aslı tahkik edilmeden, Kitâb-ı Mukaddes’te vârid olduğu gibi, teslîme mübtenîdir…” sözü gibi, hiç tahkik ve tetkik edilmeksizin Garblıların müellefâtından, harfiyle ve manâsıyla nakil ve tercüme olunmuş kitaplar olmasıdır. Asrî Mısırlılar, ilimde Farah Antun’un, kudemâ-yı ehl-i dîne nisbet ettiği mesleğe sâliktirler. Yeni müteallimin dîninden ve dünyasından bütün bildiği, Garb’da telîf edilen kitaplarda vârid her ne ise, onu, hiç aslını aramadan teslîme mübtenîdir. Aklın İslâm’a karşı mevkii, Garblılar’ın dinlerine karşı mevkiinden başka olduğu gibi, ilmin mevkii de her iki taraf ehlinin nazarında muhteliftir. Ve bu, bizim Garb ilimleriyle asrî bir tarzda yetişenlerimizin zihniyetleri, akıl ve ilim hususunda, bütün müktesebât-ı ilmiyyeleri, Garb ulemâsının telîfâtından mütercem bir halde, Garb zihniyet ve dîniyyesiyle müttefik olmasına rağmen böyledir. İslâmiyyet’te din ve akıl mütesânid oldukları halde, onların mülhidleri indinde, din aklın mezmûmudur. Mütedeyyinlerin indinde de, akıl, dînin buğz ve adâvet gösterdiği mezmûm bir şeydir. Fakat Garb’ın çömezliğine girmiş olanlar bundan gafildirler. Mülhidleri, akıldan dîne karşı gayr-i mağlûb bir düşman istihrâc ederler. Onlardan dinlerine mütemessik olanlar da, aklın zaafına ve din hakkında delil olarak, adem-i kifâyetine müteessiftirler. Bunda her iki tarafın hatasının menşei: Dinsiz Garb’ı, yahut Hıristiyan Garb’ı taklîdlerindedir. İlme gelince: İlim, ulemâ-yı İslâm nezdindeki mevkiiyle, Garblılar ve onlara çömezliği kabul etmiş Müslüman evlâdı indindeki mevkii arasındaki ihtilâf hudûdunda durmaz. Belki ilmin manâsı, yekdiğerine muhâlif iki taraf indinde muhtelif olur. Zîrâ ilim, yeni manâsıyla, delîl-i aklîye itimaddan daha kuvvetli addolunan, tecrübe-i hissiyyeye itimâda hâstır ki, din, bu suretle tecrübe mütenâvilinden hâriç kaldığından, ilim sahasından çıkar. İşte bizim muhârebesine giriştiğimiz, yeni müteallimlerin zihninden kökünü kazımaya çalıştığımız zihniyet budur. Zîrâ, dinde şekk ve şüphe uyandıran ve dînin müşekkik düşmanlarını tahrîk eden bu zihniyettir. Mezkûr müteallimlerden dönüp, dininin kucağına tekrar atılmak isteyenlerin karşısına bir zihniyet dikilip mâni olmaktadır. “Nura Doğru” ünvaniyle El-Ehrâm gazetesinde, îcazkâr nefis makaleler yazan Üstad Abdülkadir Zeki, Londra’ya müteveccihen, -arasında beş Mısırlı da bulunan- kırk yolcu ile hareket etmiş olan bir tayyarenin, İtalya limanlarından Bâri’ye yakın bir mesâfede, havada yanarak denize düşmesi hadisesine dâir yazdığı makalesinde:
“İşte bu, medeniyyetin ödediği vergi ve de sürat asrının bâdi olduğu bir felâkettir. Evet, ilim ve medeniyyet mucizesi ne kadar kurbanlar verdi, ne canlar yaktı… Fakat ne o doyup hâl-i işbâʿa geliyor, ne insan, yeni yeni meydanlar açmaktan ferâgat ediyor…” dedikten sonra, hâtime olarak şöyle ilâve etmişti: “O felâket kurbanları hakkında, ne kadar içimi yakıp kavuran elemler duydum; onların ölüme öyle fecî bir halde atılıp, seyrettikleri tabakat-ı semâdan, denizlerin aʿmâkına sukutunu düşündüm; insanın fethettiği kabza-i tasallutuna aldığı mülk işte bu!… Lakin ne kadar bu mülk meftûh, insanla elîm istihzâlarda bulunuyor, insanı imâna ve mûcizeye iade için bütün bunları yapıyor… O insanı ki, evet yalnız ilme îmân etmiş, şuuru yalnız aklına munhasır kalmış, evzân ve erkamdan başka bir şeyle düşünmez olmuştur. Allah’a imânın zirve-i delâletinde bulunduğumuz halde, bizler, tekvîn-i âlemden ve sırr-ı azametinden sâdır olan âlem-i gayba ve maneviyyâta, ne kadar ihtiyaç içindeyiz…” Kendisini burada duâ-yı hayırla andığım mûmâileyh muharrir, bu meydanları fethetmiş olan insanın, ilim ve akla îmân ettiğine, Allah’a îmân etmediğine dâir duyduğu azâb-ı kalbini ketm etmiyor. İnsanın Allah’a îmân etmediğinden şikâyette bulunan bu sözün manâsı, manâ-yı hafîsi: İlim ve aklın îmân etmemesinden şikâyetidir; insanın îmân etmemesinden değil… Yahut -ale’l-ekall- manâsı: İlim ve aklın, insanı Allah’a, mûcizâta gaibe ve maneviyyâta îmândan menʿ ettiğidir. Yoksa, insan kendi tabîatıyla başbaşa kalıp da, ilim ve aklın mümânaʿatına uğramazsa, âmme-i maʿşer-i insanda ve kudemâ-yı ulemâsında mevcut müminlerin vücuduyla sâbit olduğu vechile, Allah’a ve sâir mugayyebâta imândan imtinâ etmez. İlim ve aklın, ıtlâkı üzre, Allah’a imânı men ettikleri zihniyetindeki hatâdan, sâir muharrirler gibi, bizim sevip beğendiğimiz muharrir de kurtulamıyor. Tahkiki halinde imânı menʿ değil, emir ve teʾyîd eden ilim ve akıl, şikâyete müstahak değil, asıl müstahak mezkûr zihniyettir. İlim, tecrübe-i hissiyeye müstenid ulûma kasır değildir. Bundan daha efdal ve akvâya âmm ve şâmil olarak akıl ve mantığa istinâd eden ilimler vardır. İlim namını, tecrübe-i hissiye ile sabit olana hasr ve kasr, kendi dininde, ilmin ayrılmadığı akla, muârazaya muztarr olan Garb’ın uydurduğu bir bidattır. Onu Garblılar uydurmuşlar, onları da, istiklâl-i fikrîlerini zâyiʿ etmiş, gafil şarklı muharrirler taklîde koyulmuşlardır. İlim, manâ-yı eʿammıyla, din-i müeyyiddir. İlm-i tecrübî, hududunu aşıp da, dîne mâniʿ olmak hakkını hâiz değildir. Ona düşen, dairesinin darlığını itirâf ile kendi hudûdu içinde kalmak, âlem-i mahsûsü teşkîl eden tabîatın mâverâsına dil uzatmamaktır. Bu ilim, mevzûât-ı müteâliye sadedinde sükût ederken, onun kendi ihtisâsı dâhilinde, esrâr-ı tekvînden ele geçirdiği keşfiyyât-ı mühimme, aklın idrâke âmâde kulağına, kâinâtı meydana getirenin ve ilmin henüz binde birine muttaliʿ olamadığı esrâr hazînelerini ibdâ edenin azametine dair haberler fısıldamaktadır. İşte ilmin hali ve dîne karşı mevkii bu merkezdedir. Akla gelince: O, sâmit yeni ilmin keşfiyyâtının fısıltılarını dinleyen ve din ile itilâfta, ilmi fersah fersah sebk eden ve belki, kâinâtı meydana getirip, esrâr ile dolduran mevcûd-ı aʿzamın varlığını bildiren ilk mübeşşir ve onun rusül ve enbiyâya mütekaddim ilk elçisi olarak, ilmen, o esrâra âit keşfiyyâtına, lisân-ı hâliyle, bizzat ilmin ve -kendisi olmasa ilim de olmayacak olan- aklın, kâinâtı dolduran esrar hâricinde şeyler olmadığını ilâve eder.
Mustafa Sabri Efendi
19 yorum
https://shorturl.fm/9YOCe
https://shorturl.fm/O4Oaq
https://shorturl.fm/zpmZa
https://shorturl.fm/Tqgcw
https://shorturl.fm/qgcKI
https://shorturl.fm/cwJ4d
https://shorturl.fm/hGi5K
https://shorturl.fm/80s9l
https://shorturl.fm/pAGl4
https://shorturl.fm/C3sJ6
https://shorturl.fm/9C3CJ
https://shorturl.fm/2yoeU
https://shorturl.fm/AioIE
https://shorturl.fm/YUVOY
https://shorturl.fm/1HrFa
https://shorturl.fm/IK9rm
https://shorturl.fm/j8KYR
https://shorturl.fm/s94gK
https://shorturl.fm/tNHAs